Cüneyt Özdemir

VAY HALİMİZE

Cüneyt Özdemir

Demirköy benim memleketim.

Ümit'in o tarafta işi var, 'İstersen seni de götüreyim' dedi.

Yola çıktık, bereketli Trakya topraklarını, köyleri, kasabaları seyrede seyrede Istranca dağlarına vardık.

Sonra o dağları aştık, Demirköy'deyiz.

Demirköy ormanlarıyla ünlü bir yer.

Tarıma ayrılmış toprak az.

Demirköy'e bağlı bazı köyleri de gezdik.

Bunların arasında eski adıyla Trulya yeni adıyla Hamdibey köyü de var.

Özellikle Hamdibey köyünde şunu gördüm; İstanbul'da para sahibi olanlar gelip buralarda arazi kapatmışlar.

Hatta bu kapatma işi hala devam ediyor.

Başta tekstil olmak üzere birçok sektörde iyi para kazanan bazıları gelip köyde 5-6 dönüm arazi çevirmiş ve villayı dikmiş.

Köyde içine villa kondurulmuş çiftlikten geçilmiyor.

İstanbul'un gürültüsünden, kirli havasından, kalabalığından, trafiğinden bıkanlar, havası, suyu temiz doğal bir çevrede çoluk çocuk istiyor.

Para sahipleri böyle yerlere hücum edince bu kez de arazi fiyatları uçmuş.

Bazı yerlerde tarlanın dönümü 100 (yüz) bin lirayı bulmuş.

Köylü parayı görünce hiç acımadan satıyor arazisini.

Sonra oralara misafir olarak gidebilecek, ailesiyle piknik yapacak, yemek yiyecek bir karış arazisi kalmayacak, haberi yok.

Köylü de ne yapsın?

Çocuğu evlenecek, çocuğuna ev alacak.

Çare; tarla satalım.

Tarlalar da binlerce dönüm değil ki, milletin elinde 50, hadi bilemediniz 100 dönüm tarlası var.

Onları elinden çıkarınca ne olacak, düşünen yok.

Demirköy taraflarında durum böyle de Edirne'nin Karaağaç Mahallesi'nde durum farklı mı?

Oraya da 'sakin bir hayat' sürmek isteyen, kafasını dinleyecek, hafta sonu geçirecek insanlar hücum etmiş.

Şu anda Karaağaç'ta yola yakın yerdeki tarlaların dönümü 100 bin liradan aşağı değil.

Yani sizin anlayacağınız Karaağaç'ta arazi fiyatları uçmuş.

Bütün bunlar arz '“ talep meselesi tabii ki.

***

Pandemi başladığından bu yana Karaağaç'ta yaşıyorum.

Dolayısıyla Gölet mevkiindeki evimize bu süre içinde neredeyse hiç gitmedim.

Karaağaç Mahallesi'nde alt yapı çalışması yapıldı.

Ardından da yollar büyük ölçüde parke taş döşendi.

Ben Edirne'nin diğer kesimlerinde de alt yapı çalışmasının bittiğini düşünüyordum.

Ne yazık ki öyle değilmiş.

Gölet mevkiindeki evde birkaç gün kalmak gerekti.

Maalesef yollar kazılmış, kazılan yerler toprak ya da mıcırla doldurulmuş öyle bırakılmış.

Aradan geçen bir yıl içinde bu kazılan yerler örtülemiyorsa, tamir edilemiyorsa vatandaş ne yapacak?

Sokaklarda araba kullanmak için off-road pilotu olmak gerekiyor.

Millet bütün kış çamur eziyetini çekti, şimdi artık bahar geldi ve bu kez de toz rezaleti yaşanıyor.

Vatandaş kendisine söylenen 'cefa çekmeden sefa sürülmez' sözünü biliyor.

Ancak bu cefa da çok uzun sürdü.

Diyelim ki hükümet erken seçim kararı aldı ve birkaç ay sonra seçim olacak.

Vatandaşın canına 'tak' etmiş, CHP öyle bir tablo karşısında sandığa gömülür.

CHP'yi böyle bir tehlikenin beklediğini aklı başında olan herkes görebilir.

Görebilir de görmek ister mi?
O belli değil.

Oysa bu alt yapı meselesi öyle Edirne'nin her yerinde altını üstüne getirmek yerine planlı ve programlı bir şekilde ve sırayla yapılsaydı çok daha iyi olurdu.

Şimdi çalışmalar o kadar dağılmış ve yayılmış ki, neresinden tutulacağı belli değil.

Bu işin nasıl toplanacağı da belirsiz.

Sözün özü; alt yapı açısından vay halimize'¦ 

Yazarın Diğer Yazıları