Cüneyt Özdemir

Casus köfteci

Cüneyt Özdemir

Hafızaları güçlü olanlar Edirne'deki Taşhan'ın dış dükkanlarında 'Mavi Kasap' adıyla bir kasap dükkanını hatırlayacaklardır.
Müşteriler adeta kuyruk, müşteri memnuniyeti tavan yapmış.
Mustafa Kemal Dermenci'yi oradan tanırım ama samimiyetimizin gelişmesi sonra oldu.
Ondan sonra dükkan kapandı, Mustafa Kemal Dermenci ortada görünmez oldu.
Onun izine rastlamam, bazen Mega Park'ın oralarda, bazen de Ayşekadın Kampusu'nun yakınlarında açmış olduğu seyyar bir köfteci '“ kokoreççi tezgahı sayesinde oldu.
Zaman zaman yanına uğrar, karnımı doyurur, biraz da laflardık.
***
Kendisinin rahatlıkla filmlere, romanlara konu olabilecek yaşam öyküsünü ise '“hakkını yememeliyim- Ümit Özel kardeşimden duydum.
Hem de ne hikaye?
Casusluk iddiaları, genç yaşta hapishanelerde geçen yıllar, genç bir subayın Türk Silahlı Kuvvetleri'nden ihracıyla kararan hayatı.
Daha neler neler?
Ümit, bugün yayın hayatında olmayan bir yerel dergi için Mustafa Kemal Dermenci'yle röportaj yaptırmıştı.
Dergi yerel ya, tam anlamıyla güme gitmiş röportaj.
Röportajdaki hikayeyi okudum, müthiş.
Bir de Dermenci'nin adının geçtiği casusluk hikayesinin bir kitaba konu olduğu kulağıma çalındı.
Kısa sürede kitabın Ercan Çitlioğlu'nun 'Gölgedeki Sessiz Tanıklar' adlı kitabı olduğunu öğrendim.
Kitabın o zamanlar baskısı tükenmişti.
Kitapçı arkadaşım Mustafa Karaca'nın yardımıyla kitabın 'ikinci el' piyasasındaki bir nüshasını buldum.
Belki de hayatımda okuduğum en hızlı kitaptı.
Gerçekten de Mustafa Kemal Dermenci'nin (diğer arkadaşlarıyla birlikte) serüveni orada ayrıntılı anlatılmıştı.
Kitabı okuduktan sonra elde ettiğim bilgiler ışığında Dermenci'yle bir röportaj yapmak istedim.
Alçak gönüllü adam, kırmadı beni.
Oturduk, uzun uzun söyleştik, fotoğraflar, dokümanlar, anılar derledik.
Çalıştığım SABAH Gazetesi'nde gönderdim.
Röportaj çok beğenildi, seçtiğim konu ve hazırladığım röportajla ilgili tebrikler de aldım.
Röportaj bana özgü bir konu olduğu için en uygun zamanda yayınlanmak üzere klasöre kondu.
Ancak sonra yayınlanmadı, nedenini bilmiyorum.
***
Burada Mustafa Kemal Dermenci'yle ilgili derlediğim bilgileri özetlememe izin verin.
Edirne'de Atatürk'e son derece hayran bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelir.
Atatürk'e olan hayranlık yüzünden adını da Mustafa Kemal koyalar.
Yaş ilerledikçe aile ve çevredekiler subay olması yönünde teşvikte bulunur.
Kendisi de subay olmaya isteklidir.
Gün gelir askeri okul sınavlarına girer.
Derken bir gün postacı çıkagelir 'Müjdemi isterim' der.
Besbelli Mustafa Kemal istediği askeri okulu kazanmış ve subay olacaktır.
İstanbul'daki Harp Okulu'na kaydolur.
Okulu bitirmeye yakın dönemlerdir.
Arkadaşları Aksaray'daki bir kitapçı dükkanına gidip gelmektedir.
Kitapçı dükkanının sahibi, 70'li yılların başında ordudan atılmış olan Muzaffer Çengil adlı bir kişidir.
Ordudan atılmış da olsa sonuçta bir anlamda askerdir.
Dermenci bir konuşmamızda 'Askerle asker bir araya geldiğinde neyle ilgili konuşur? Tabi ki, askeriyeyle ilgili. Bizim aklımıza bile adamın ajan olacağı gelmiyor' demişti.
Çengil aslında Bulgar ajanıdır.
Bulgarlara Türk ordusuyla ilgili istihbarat vermektedir.
İstihbaratların bir kısmı da dükkanına devam eden Mustafa Kemal Dermenci gibi askeri öğrencilerden elde ettiği bilgilerdir.
Çünkü Dermenci ve arkadaşları Çengil'in sorduğu sorulara cevap verirken bir kötü niyet sezmezler.
Ancak Çengil ciddi ciddi ajanlık yapmaktadır ve MİT'in takibi altındadır.
Muzaffer Çengil ajanlık işine öyle bulaşmıştır ki, Bulgarlar kendisine haberleşebileceği radyo ve çeşitli iletişim araçları bile vermişlerdir.
Çengil kendisine sağlanan bu kanallarla Bulgaristan'a istihbarat göndermektedir.
Bu arada Mustafa Kemal Dermenci teğmen rütbesiyle mezun olur, kıt'aya çıkar.
İlk görev yeri memleketi Edirne'dir.
İki yıl Kestanelik birliğinde görev yapar, burada üsteğmen olur.
O yıl evlenir, evlendikten bir yıl sonra ise Sarıkamış'a tayin olur.
Bu arada Bulgar ajanı Muzaffer Çengil'le ilgili takip ve soruşturmada sona gelinmiştir.
Çengil ve dükkanına devam eden diğer askerler gözaltına alınır.
Dermenci için Sarıkamış'taki birliğe gözaltına alınması talimatı geçilir.
Komutanı çağırır Dermenci'yi, 'Bir soruşturma nedeniyle İstanbul'a mevcutlu gitmen gerekiyor' der.
Mevcutlu dedikleri, kaçmaması ve en kısa zamanda gitmesi için yanına birisinin verilmesi anlamına geliyor.
Bir yanlışlık olduğunu düşünür.
'İstanbul'a gidince yanlışlık anlaşılır' diye geçirir kafasından.
Dermenci'nin yanına kendisinden daha üst rütbeli bir subay verirler ve onlar da İstanbul'a yola çıkarlar.
İstanbul'a vardıklarında ise işler değişir, hemen gözaltına alınır ve çoğu zaman gözü bağlı olarak haftalarca sürecek sorgu işlemleri başlar.
Çok şaşırmıştır ama bir taraftan da yanlışlığın düzelmesini beklemektedir.
Sorguların ilerleyen evrelerinde anlar ki Çengil'in dükkanına gitmeleri ve zaman zaman askeriye ile ilgili sohbetleri Bulgaristan'a casusluk faaliyeti olarak uçmuştur.
Ajanlığı asla kabul etmez.
'Tek suçum, asker kökenli olan birisinin dükkanına gitmek ve zaman zaman sohbet etmektir' der.
Haftalar süren sorgudan sonra mahkemeye çıkarılırlar.
Sayıları kalabalıktır.
Çengil'in dükkanına kendisi gibi gelip gidenlerin hepsi oradadır.
'Türkiye aleyhine casusluk faaliyetinde bulunmak' suçlamasından tutuklanırlar.
Metris ve Davutpaşa cezaevleri birkaç yıllığına mekanı olur Dermenci'nin. 
Çengil, suçunu inkar etmez; 'Ben sosyalistim, Türkiye'nin de Bulgaristan gibi sosyalist olmasını istiyordum. Maddi bir çıkar için yapmadım. Burada bulunan diğer sanıkların bir suçları yoktur, casusluk faaliyeti yapmamışlardır' der.
Dermenci ve diğer asker arkadaşları kendilerine yakın gördükleri eski bir askerin işyerine gidip geldikleri için başlarının yandığının farkına varmışlardır ama çok geçtir.
Duruşmalar birbirini kovalar, nihayetinde Dermenci ve diğer bazı sanıkların masumiyeti anlaşılır.
Ancak bu kez de onları sol bir örgütle ilişkilendirip yargılamaya başlarlar.
Adı geçen sol örgütün mahkemede yargılanan liderleri, yöneticileri mahkeme huzurunda 'Bunlar bizim mensubumuz değil, bu işte bir yanlışlık var' deseler de para etmez.
Bu arada Bulgaristan'ın başkenti Sofya'da yapılan bir eylemde Dermenci ve arkadaşları kastedilerek 'Cezaevindeki arkadaşlarımızı serbest bırakın' talebi kafaları karıştırır.
Sonuçta örgüt işinden de sıyırırlar.
Ancak yıllarını hapiste geçirmişlerdir.
Cezaevinden çıktıklarında ise iş işten geçmiştir; TSK tarafından mesleklerinden ihraç edilmişlerdir.
Bir ara geçinebilmek için pazarcılığı dener Dermenci.
Sonra kasap dükkanı açar.
Akdeniz'in mavi rengini çok sevdiği için dükkanın adını da 'Mavi Kasap' koyar.
İşler yolundadır, müşteriler günün belli saatinde kuyruktadır.
Sonra bir arkadaşına kefil olur.
Kefalet nedeniyle birçok esnafın battığı günlerdir.
Dara girer Dermenci, dükkanı kapatır.
Çeşitli işlerden gelir temin etmeye çalışır.
Bu arada iki arkadaşı bir seyyar arabada ızgara, kokoreç işi yapmaya kalkarlar.
Kasaplık işinden anladığı için ondan da yardım isterler.
Artık o iş onun da işi olmuştur.
Bir süre sonra iki arkadaşı ayrılırlar, kendilerine başka bir yol çizerler.
Tezgah ona kalır.
Mega Park'ın oralarda, Ayşekadın Kampusu yakınlarında sabaha kadar kokoreç, köfte, uykuluk, sucuk kızartıp başta üniversiteli gençlerin olmak üzere o saatlerde yolu oralara düşen, karnı aç olanların karnını doyurur.
Hikayesini merak edenlerden hayat hikayesini hiç saklamaz.
O yüzden üniversiteli gençler çok sever onu, artık onların '˜Kemal Abi'sidir.
Derken, daha sabit bir yer olsun düşüncesiyle Trakya Üniversitesi Ayşekadın Kampusu karşısında küçük bir dükkan edinir.
'Mavi Kasap' adından vazgeçmemiştir, o küçücük dükkanın adını da 'Mavi Kasap' koyar.
Bir kere mekanına gidip elinden bir şey yeseniz bir daha müdavimi olurdunuz.
Parayla falan işi yoktu.
'Üniversiteli çocuklarla konuşuyorum, umutlanıyorum. Bana yaşama sevinci aşılıyorlar' diyordu.
***
Son karşılaştığımızda 'Abi nasılsın?' dedim, 'Hastanede yattım biraz' dedi.
Yüzünden de anlaşılıyordu, sağlığının iyi olmadığı'¦
'Abi iyi bak kendine, sen bize lazımsın. Daha bütün bunların romanını yazacağız, belki de filmini çekeceğiz' dedim, güldü.
Hafta sonu, Cumartesi günü 'Mustafa Kemal Dermenci'yi kaybettik' diye paylaşımlar gördüm sosyal medyada.
Hasta olduğunu biliyordum ama sessiz sedasız bu dünyayı, bizi terk etmesini normal karşılayamadım.
İnsan hasta olur, tedavi görür iyileşir diye düşünmüştüm.
Mustafa Kemal Dermenci'nin ölümünü beklemiyordum, şaşırdım, sarsıldım.
Üstelik ölüm haberini aldığımda Kemal Abi, belki de ebedi istirahatgahına konmuştu.
Eski Cami'deki son yolculukta da bulunamadım.
'Bu hayat roman olur, film olur' diye konuşmuştuk aramızda.
Ama söz, bu hayatın romanını ben yazacağım Kemal Abi.
***
Yazının girişinde, kendisiyle yaptığım röportajın çok beğenilmesine rağmen yayınlanmadığını belirtmiştim.
'Casus Köfteci' röportajıyla ile ilgili bir başka anekdotum var.
Benim röportaj yayınlanmadı.
Aradan bir zaman geçti, konuyu nereden duymuşsa Hürriyet'ten Ali Dağlar aradı.
'Orada ajanlıktan başına bir sürü şey geçmiş, üniversitelilerin de çok sevdiği bir köfteci '“ kokoreççi varmış. Onunla röportaj yapmaya geliyorum. Röportajdan sonra bir yerde oturur bir şeyler yer, içeriz' dedi.
Ali, benim iletişim fakültesinden sınıf arkadaşım.
Edirne'ye gelecek olmasına sevindim, görüşmek için güzel bir vesileydi.
Ali geldi, röportajı yaptı, sonra oturduk bir şeyler yedik, içtik.
Ve '˜Casus Köfteci'nin röportajı Hürriyet'te tam sayfa yayınlandı.
Kemal Abi, çektiği acılar, yattığı hapislerle ünlüydü yani'¦

Yazarın Diğer Yazıları