• Haberler
  • Edirne
  • Başkurt, obezite ile başa çıkmanın yollarını anlattı

Başkurt, obezite ile başa çıkmanın yollarını anlattı

Obezite birçok kronik hastalığın nedeni veya risk faktörü olarak kabul ediliyor. Uzman Diyetisyen Selin Başkurt, obezitenin gün geçtikçe daha fazla kişide görüldüğünü belirterek obezite ile başa çıkmanın yollarını anlattı.

Başkurt, obezite ile başa çıkmanın yollarını anlattı
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Obezite, aşırı yağ birikimin sağlığı olumsuz etkileyen durum olarak tanımlanıyor. Birçok sağlık sorununa yol açıyor. Obezite dünyada giderek artan sorun haline geliyor. Uzman Diyetisyen Selin Başkurt obezite ile ilgili yaptığı açıklamada, Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre obezitenin çocuklar ve gençler için alarm düzeyine ulaştığı ve gelecek nesiller için daha çok sağlık yükü̈ yaratacağı öngörüsünde bulunduğunu aktardı.

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre Türkiye’de olmak üzere diğer tüm ülkelerde gün geçtikçe daha fazla kişide görülüyor.

Obezitenin gelecek nesiller için daha çok sağlık yükü yaratacağını belirten Başkurt, “Dünya Sağlık Örgütü obeziteyi “sağlığı bozacak ölçüde vücutta aşırı yağ birikmesi” olarak tanımlanmaktadır. Kronik hastalık olarak değerlendirilen obezite ülkemizde ve dünyada gün geçtikçe görülme sıklığı artmaktadır. Fazla kilo ve obezitenin dünyanın en önemli halk sağlığı mücadelelerinden birisi olduğu, eğilimin özellikle çocuklar ve gençler için alarm düzeyine ulaştığı ve gelecek nesiller için daha çok sağlık yükü yaratacağı düşünülmektedir.” Dedi.

Dünya çapında 2035 yılında yaklaşık 2 milyon kişinin obezite ile mücadele etmek zorunda kalacağını söyleyen Başkurt, “Obezite Atlası’na göre Türkiye’de 2035 yılında Türkiye’de beklenen obezite oranı yüzde 55’tir. 2030 yılında 16 milyon kadının (kadın yetişkin nüfusunun yüzde 50’si), 11 milyon erkeğin (erkek yetişkin nüfusunun yüzde 31’i) obez olması beklenmektedir. Dünya çapında ise 2035 yılında 1.9 milyon kişi obezite ile mücadele etmek zorunda kalacağı, her 4 kişiden 1’nin obez olması beklentisini öngörülmesi demek. Çocukluk çağı obezitesinin ise 2020-2035 yılları arasında yüz 100 artması beklenilmekte. Fazla kilo ve obezitenin 2035 yılında tahmini küresel ekonomik etkisinin ise 4.32 trilyon dolar olması bildirilmiştir.” Şeklinde konuştu.

Başkurt, obezitenin birçok kişi tarafından modern yaşantının doğal sonucu olarak göründüğünü ve kardiyovasküler hastalıklar, metabolik sendrom, Tip 2 diyabet gibi hastalıklarla bağlantılı olduğunu belirtti.

Obezitenin, tedavi edilmediği takdirde yan etkileri ile yaşam süresini kısaltan, yaşam kalitesini bozan, doku ve organları olumsuz etkileyen kronik bir hastalık olduğunu dile getiren Başkurt, “Çevresel, biyokimyasal, genetik, sosyo-kültürel, psikolojik pek çok faktör birbiri ile ilişkili olarak obezite oluşumuna katkıda bulunmaktadır. Günümüzde obezitenin en sık iki nedeni olarak yüksek kalorili gıdalara kolay ulaşılması ve hareketsiz yaşamdır. Alınan enerji harcanan enerjiden fazla olursa enerji fazlası yağ şeklinde depolanır. Temel olarak bu iki neden üzerinde durulduğunda bireylerin obez olmasına engel olunarak toplumdaki obezite sıklığındaki hızlı artış engellenebilir.” İfadelerini kullandı.

Yenidoğan ve çocukluk döneminde kazanılan beslenme alışkanlıklarının obezitenin gelişmesindeki etkisi göz ardı edilmemesi gerektiğinin altını çizen Başkurt, “Obezitenin artmasında ayrıca yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, sosyo- kültürel ve psikolojik etmenler, gelir durumu, hormonal, genetik ve metabolik etmenler, sigara-alkol kullanımı, kısa aralıklarla oldukça düşük enerjili diyet uygulama, kullanılan bazı ilaçlar, doğum sayısı ve doğumlar arası süre gibi nedenler de yer almaktadır. Yenidoğan ve çocukluk döneminde kazanılan beslenme alışkanlıklarının obezitenin gelişmesindeki etkisi göz ardı edilmemelidir. Anne sütü ile beslenen çocuklarda obezite görülme sıklığının daha düşük olduğu, anne sütü verme süresinin, formal besinlerin türü, miktarı ve başlama zamanlarının obezite oluşumunu etkilediği bilinmektedir.” Dedi.

Başkurt, çocuk ve gençlerde fazla kilo ve obezitenin ağırlıklı olarak  yanlış beslenme alışkanlıkları, beden gereksiniminden çok yeme, az hareket etme, ailede fazla kilolu ve obez birey bulunması, tıbbi ilaçlar, aileden ayrılma ya da anne- babanın boşanması gibi strese neden olan durumlar, aile ve akran sorunları, depresyon ya da diğer ruhsal sorunlarla ilişkili olduğunu aktardı.

Obezitenin tedavisinde tıbbi tedavi ve yaşam tarzı değişiklikleri olmak üzere iki yaklaşım kullanıldığını aktaran Başkurt, Tıbbi tedavi; ilaç uygulamaları ve cerrahi yöntemlerle yapılırken; davranış tedavisi sağlıklı yaşam biçimi davranışlarının kazandırılması ile yapıldığını aktardı.

Başkurt, öncelikle yaşam tarzı değişikliklerinin en az 6 ay süre ile uygulanması, başarısız olunduğu durumlarda ilaç tedavisi ya da cerrahi yöntemlere geçilmesi gerektiğini önerdi.

4 Mart tarihinin Dünya Obezite Farkındalık Günü olduğunu hatırlatan Başkurt, UNICEF, Dünya Sağlık Örgütü ve Dünya Obezite Federasyonu’nun Küresel Obezite Koalisyonu’nu kurduğunu söyledi. Başkurt söz konusu koalisyonda, küresel obezite krizinin, genç bireyleri nasıl etkilediğini ve gençlerin obeziteyi durdurmak için Dünya Sağlık Örgütü’nün hızlandırma planına nasıl dâhil olabileceğinin bir envanterini almak için farklı ülkelerdeki gençlerin yaşam geçeklerini anlaması üzerinde durulduğunu ifade etti.

Başkurt, 4 Mart tarihin Dünya Obezite Farkındalık Günü olduğunu hatırlatarak UNICEF, Dünya Sağlık Örgütü ve Dünya Obezite Federasyonu’nun Küresel Obezite Koalisyonu’nu kurduğunu söyledi ve şunları kaydetti:

 “Küresel obezite krizinin, genç bireyleri nasıl etkilediğini ve gençlerin Obeziteyi durdurmak için Dünya Sağlık Örgütünün Hızlandırma Planına nasıl dahil olabileceğinin bir envanterini almak için farklı ülkelerdeki gençlerin yaşamış gerçeklerini duymak ve anlamak. Bu gerçekleri ele almak için küresel bir gençlik hareketini ateşlemek için neler gerekeceğini araştırmak konuları üzerinde duruldu.” Fahrettin Baydar

Fahrettin Baydar