'Çanakkale'nin 2'nci raundu'

* Trakya Üniversitesi Genç Gönüllüler Topluluğu, Kut'ül Amare Zaferi'nin 102'nci yıldönümünde düzenlediği konferansta konuşma yapan Öğretim Görevlisi Hasan Ali Cengiz, Birinci Dünya Savaşı'nda en stratejik cephelerden birincisinin Çanakkale Cephesi, ikincisinin ise Irak Cephesi olduğunu söyleyerek 'Irak Cephesi, Çanakkale Cephesi'nin ikinci raundudur. İngilizler, özellikle İstanbul ve Bağdat'ı ele geçirmek istiyorlar. Ama Çanakkale'de nasıl denizin dibine boyladıkları gibi Irak Cephesi'nde de kumlara saplanıp kaldıklarını görüyoruz' dedi.

'Çanakkale'nin 2'nci raundu'
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Trakya Üniversitesi Genç Gönüllüler Topluluğu, Kut'ül Amare Zaferi'nin 102'nci yıldönümünü düzenlediği konferans ile kutladı. Trakya Üniversitesi Rektörlüğü Senato Salonu'nda düzenlenen konferansta Öğretim Görevlisi Hasan Ali Cengiz ve Öğretim Görevlisi Tarık Sarıoğlu, Kut'ül Amare Zaferi ile ilgili sunum gerçekleştirdiler. Konferans, Kut'ül Amare şehitleri için bir dakikalık saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın okunması ile başladı. Konferansın açılış konuşmasını Genç Gönüllüler Topluluğu Başkanı Aziz Doğan yaptı. Doğan, konuşmasında konferansa katılanlara teşekkür etti. Doğan'ın teşekkür konuşmasının ardından bir konuşma da Trakya Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mümin Şahin yaptı. Prof. Dr. Şahin, konuşmasında Kut'ül Amare'nin yıllarca unutturulmaya, hatırlatılmamaya çalışılan bir zafer olduğunu söyleyerek; 'Bizden sonra gelecek nesillere, İngilizlere karşı 1916'da kazanmış olduğumuz bu zaferi daha güçlü bir şekilde anlatmaya ve devam ettirmeye çalışacağız. Üniversite olarak bu tür sosyal sorumluluk projelerine, etkinliklere, özellikle milli ve manevi değeri yüksek olan etkinliklere çok değer veriyoruz. Değer vermeye de devam edeceğiz. Zaferimizin 102'nci yıldönümünü bir kez daha kutluyorum' dedi. Açılış konuşmalarının ardından konferanstaki ilk sunumu Öğretim Görevlisi Tarık Sarıoğlu, Irak Cephesi konusunda yaptı. Sarıoğlu, sunumunda Türk tarihinde çok fazla unutulmuş zafer olduğunu belirterek; 'Bunlardan birisi de Kut'ül Amare'dir. Irak Cephesi, özellikle de Selman-ı Pak Cephesi bir kırılma noktasıdır. Bu savunmadan sonra Bağdat ele geçirilemeyince İngiliz ordusunun teker teker çökmeye ve aynı zamanda Kut'ül Amare Kalesi'ne hapsettiğimiz bir dönemin başlangıcı olacaktır' sözlerine yer verdi.
'11 Kasım'da savaş başladı'
Sarıoğlu, Kut'ül Amare Zaferi'nin öneminden bahsederek; 'Coğrafyanın hem iklim, hem de zor şartlarından dolayı bu bölgede bir ordumuz yok. Toplam 5 ordumuz var. Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı'na 5 ordu ile girdi. Yalnız daha sonra buraya getirilen birliklerle birlikte, özellikle Erzurum, Irak ve yerli aşiretlerin oluşturmuş olduğu birliklerle birlikte 6'ncı bir ordu oluşturulmaya çalışılmıştır. Osmanlı Devleti, resmi kayıtlara baktığımızda 11 Kasım'da savaşa girmiş. Ama ilginç olan, henüz daha savaşa girmemesine rağmen 6 Kasım 1914'te İngilizlerin asker çıkartmaya başladığını görmekteyiz ve burada 8 bin kişilik 38'inci tümenimiz var. Basra Valisi Mustafa Suphi Bey, burada İngiliz birliklerini oyalamayı başarmıştır ama 8 bin kişilik bir kuvvetle gerek teknolojik olarak gerekse sayı olarak bizden üstün olan birlikleri engelleyememiştir. Hatta 2 bin civarında esir vererek bugünkü Myanmar bölgesinde kendisi de esir olarak vefat etmiştir' dedi.
Batı Trakya'dan Selman-ı Pak'a
Trablusgarp'ta ve Balkan Savaşları'nda teşkilatçılığıyla ün salan Süleyman Askeri Bey'in bölgede yerli bir ordu oluşturmak ve bölgeyi savunmak amacıyla görevlendirildiğini söyleyen Sarıoğlu; 'Kendisi aynı zamanda 3 aylık bir devlet olan Batı Trakya Cumhuriyeti'nin ilk Genelkurmay Başkanıdır. Burada 20 bin kişilik birlik kurmayı başarıyor. Hatta bu birliğin büyük bir kısmı Arap aşiretlerden oluşuyor. Yalnız bu çabalar çok yetersiz kalacaktır. Sonuç itibariyle Süleyman Askeri Bey,  Nisan ayı içerisinde Kurna bölgesini kaybediyor. Bunu gururuna yediremez ve intihar eder' ifadelerine yer verdi.
Selman-ı Pak direnişi
Süleyman Askeri Bey'in intihar etmesinin ardından o dönemde Edirne'de bulunan Sakallı Nurettin Paşa'nın bölgede komutan olarak görevlendirildiğini söyleyen Sarıoğlu; 'Akabinde ise buradaki birlikleri hemen toparlamayı başaracaktır. Yalnız sayıca üstün olan İngiliz kuvvetleri kısa bir süre içerisinde 3 Haziran'da Amare'yi, 25 Temmuz'da Nasıriye'yi, Eylül ayı içerisinde Kut bölgesini ve Ekim ayı içerisinde Azizi'yi ele geçirerek bir adım daha Bağdat yoluna yaklaşmış olacaklardır. Türk gücünün burada özellikle Selman-ı Pak bölgesinde ciddi bir derecede direniş sergilediğini görmekteyiz. Bir Çanakkale değildir ama siper savaşları bakımından değerlendirdiğimizde müthiş bir mücadele verilmiştir' dedi.
'Selman-ı Pak'tan çekiliyorlar'
Selman-ı Pak direnişinin hikâyesini açıklayan Sarıoğlu; 'Buraya getirilen İngiliz askerlerinin bir kısmı Hindistan'ın Bombay bölgesinden getirildiğini görmekteyiz. Çünkü İngilizlerin genel amacı, hem Hint Deniz Yolu'nu ele geçirmek, hem de Bağdat gibi bir petrol bölgesini elinde bulundurmaktı. Bundan kaynaklı olarak Müslüman askerleri, sömürgelerden buralara getirdiklerini görmekteyiz. Aralık ayı içerisinde Selman-ı Pak'tan geri çekilmeye başlıyorlar ve Kut bölgesi dediğimiz bölgede bulunan Kut'ül Amare Kalesi'nde sıkışıp kalacaklardır. Yaklaşık 5 ay süren müthiş bir savunma sergileyeceklerdir ama çeşitli yetersizliklerden ve Türk ordusunun stratejilerinden kaynaklı olarak burada başarısız olacaklardır' sözlerine yer verdi.
'Kurtarma planları suya düşüyor'
Kut'ül Amare'nin bir numaralı kahramanının Halil Paşa olduğunu hatırlatan Sarıoğlu; 'Kendisi 6'ncı ordunun da komutanı olacaktır. Kut'ül Amare Kalesi'nin 350 kilometre Basra Körfezi'ne, 170 kilometre de Bağdat'a uzaklığı var. Kuşatma devam ederken karadan bazı cepheler açıldığını görmekteyiz. Özellikle burada Felahiye bölgesi denilen bir bölge var. 7 Mart 1916'da burada çok önemli bir çarpışma söz konusu olacaktır. Ali İhsan Bey, burada Sabis tepeleri diye adlandırdığımız bir tepeyi ele geçiriyor. Çok önemli bir mevzidir. Çünkü bu bölge genel ağırlıklı olarak çöl. Çok fazla yükseltileri yok ama hâkim tepeleri ele geçirdiğinizde bir avantaj sergiliyor. Bu bölgeyi ele geçirince tabii ki İngilizlerin yaklaşık 13 bin civarında olan kuvvetlerini Kut'ül Amare'den kurtarma planları tamamen suya düşecektir' dedi.
Soyadlarında yaşatılıyor
Bölgede başarılı olan komutanlara Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra Soyadı Kanunu ile birlikte başarılı oldukları bölgelerin adları verildiğini açıklayan Sarıoğlu; 'Halil Paşa, Kut soyadını alacaktır. Ali İhsan Bey ise Sabis soyadını aldığını görmekteyiz. Bu şekilde aslında onlar da bu zaferleri unutturmamak için bunu yaptıklarını da söyleyebiliriz. Aynı zamanda bu soyadları kendileri için müthiş bir madalyadır' ifadelerine yer verdi.
'29 Nisan'da düşüyor'
Kut'ül Amare Kalesi'nin düştüğünün telgrafını Basra Valisi ve 6. Ordu Komutan Vekili Miralay Halil Bey'in yazarak İstanbul'a bildirdiğini söyleyen Sarıoğlu; 'Kale, 29 Nisan'da düşüyor. İngilizler, Nisan ayına gelindiğinde günde 15 ile 20 kayıp vermeye başlarlar. Artık kale daha fazla dayanamayacak hale gelecektir. Çeşitli yardımlar ulaştırılmaya çalışılmış. Yalnız Türk ordusunun burada sağlam mevzilenmesi bu yardımların önünü kesmeyi başaracaktır. 28 Nisan 1916'da Kale'den patlama sesleri geliyor. Bundaki asli neden; Kale içerisindeki cephanenin ya da kalan bir miktar erzakın kesinlikle Türklerin eline geçmesini istemediklerinden kaynaklı olarak bir nevi bu harekete giriştiklerini görmekteyiz. 29 Nisan 1916'da kesin zafer gelir, Kale teslim bayrağını çeker ve bütün silahlarıyla birlikte Halil Paşa'ya teslim olduklarını görmekteyiz' dedi.
'Çanakkale Cephesi'nin ikinci raundudur'
Sarıoğlu'nun sunumunun ardından Öğretim Görevlisi Hasan Ali Cengiz da Birinci Dünya Savaşı'nda en stratejik cephelerden birincisinin Çanakkale Cephesi, ikincisinin ise Irak Cephesi olduğunu söyleyerek; 'Irak Cephesi, Çanakkale Cephesi'nin ikinci raundudur. İngilizler, özellikle Müslümanlar için önemli olan iki şehri ele geçirmek istiyorlar. Bunlardan biri İstanbul, diğeri de Bağdat'tır. Böylece Müslümanları da yanlarına çekecekler ve Osmanlı'yı tamamen bertaraf etmiş olacaklar. Ama Çanakkale'de nasıl denizin dibine boyladıkları gibi Irak Cephesi'nde de kumlara saplanıp kaldıklarını görüyoruz' sözlerine yer verdi.
'˜Arabistanlı Lawrence'tan Halil Paşa'ya rüşvet
'˜Arabistanlı Lawrence' lakabıyla tanınan İngiliz casus '˜Thomas Edward Lawrence'ın Kut'ül Amare'nin bir numaralı kahramanının Halil Paşa'ya 2 milyon sterlin rüşvet teklif ettiğini ve Halil Paşa'nın rüşveti reddettiğini söyleyen Cengiz; 'İngilizlerden 13 general, 481 subay ve toplam 13 bin 300 er esir alındığını görüyoruz. Osmanlı'da ise 350 subay ile 10 bin er şehit olmuştur. Buna karşılık İngilizlerin 30 bin zayiatı vardır. Kut Zaferi, Çanakkale ile benzerdir. Çanakkale'de amaç; Rusya ile İngiltere'nin birleşmesiydi. Irak Cephesi'ndeki amaç da İngiltere'nin kuzeye doğru çıkarak Ruslarla birleşme, Anadolu'yu işgal etme düşüncesidir. Kut'ta verilen bu başarı sayesinde biz Anadolu'nun erken Rus ve İngiliz işgaline uğramasına engel olduk. Biz, Kut'u, Çanakkale'yi, Sarıkamış'ı, Sakarya'yı, Büyük Taarruzu unutmayacağız' dedi. Konferansın sonunda Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mümin Şahin, Sarıoğlu ve Cengiz'e sunumlarından dolayı hediye takdim etti. Konferans, katılımcılar tarafından tüm şehitler için okunan dualarla sona erdi. 


Bakmadan Geçme