Sofra tuzuna ihtiyaç yok

Trakya Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı ve Tıp Fakültesi Nefroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sedat Üstündağ, 14 Mart Dünya Böbrek Günü kapsamında böbrek hastalığının nedenleri, sonuçları ve hastalıktan korunma yöntemlerini açıkladı. Üstündağ, böbrek hastalığının en önemli nedenlerinden birinin tuz kullanımı olduğuna dikkat çekerek televizyon kanallarında kaya tuzu kullanmayı tavsiye eden popüler isimlere tepki gösterdi. Üstündağ 'İnsanlar, gerçek olmayan bilgileri enteresan üslupla ifade edenlerden daha çok etkileniyorlar. İnsanlık için büyük zarardır. Sofra tuzuna hiç ihtiyacımız yok' dedi.

Sofra tuzuna ihtiyaç yok
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Trakya Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı ve Tıp Fakültesi Nefroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sedat Üstündağ, 14 Mart Dünya Böbrek Günü kapsamında basın mensuplarıyla bir araya gelerek açıklamalarda bulundu. Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanlığı'nda gerçekleşen toplantıda Üstündağ, böbrek hastalığına dikkat çekerek, basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Üstündağ, böbreklerin, insan vücudundaki kanı her gün 60 defa toksinlerden arındırdığını açıklayarak; 'Kanımızda oksijeni böbrekler sayesinde tutabiliyoruz. Eğer sağlıklı kemiklerimiz varsa böbrekler sayesindedir. Eğer böbreklerimiz çalışmazsa, D vitaminini üretemiyoruz ve kemiklerimiz kırılmaya başlıyor. Modern çağın en önemli hastalığı hipertansiyondur. Türkiye'de 18 yaşın üzerindeki insanların yüzde 30'u hipertansiyondur. Eğer böbreklerimiz çalışmazsa, damarımızı genişletecek ve vücudumuzdaki tuzu atacak organımızı kaybediyoruz. Dolayısıyla kan basıncımız yükseliyor' ifadelerine yer verdi.

                Böbrek hastalarının teşhisinin çoğu zaman rastlantısal olduğunu belirten Üstündağ; 'Eğer gece hiç idrara çıkmazken, idrara çıkmaya başlıyorsanız böbreğinizin bozulmaya başladığının göstergesidir. İdrarınızın köpürmesi böbreklerinizin bozulmaya başladığının işaretidir. Böbrek bozulmaya başladığında idrarda koku, miktar ve renk değişikliği ortaya çıkabiliyor. Hipertansiyon çıkabiliyor. Bacaklarınızda şişlik olabiliyor.  Kansızlığınız gelişiyor. Böbreğin dilinden anlamayınca maalesef çok geç teşhis ediliyor. Türkiye'de ilk defa 2009 yılında böbrek hastası sayısı teşhis edildi. Bu çalışma 10 binden fazla kişiyle gerçekleştirildi ve hastalık ABD'den de, Japonya'dan da fazla çıktı. 18 yaşın üzerindeki her 6 kişiden biri böbrek hastası çıktı. Kadınların yüzde 18.4'ü, Türkiye'de yaklaşık olarak 5 milyon 800 bin kadın; erkeklerin de yüzde 12.8'i, 4 milyon kadarı böbrek hastasıdır. 2018 yılında Türkiye'nin nüfusunu 82 milyon olarak düşünürsek böbrek hastalarının sayısı yaklaşık olarak 10 milyona ulaşmış durumdadır. Bu çok korkutucu bir sayıdır' dedi.

'Böbrek hastalığında dünyada 8'inciyiz'

                Trakya ve Marmara Bölgesi'nin, böbrek hastalığının ortalama olarak Türkiye'de en fazla olduğu bölgelerden olduğunu açıklayan Üstündağ; 'Korkun olanı, hastaların yüzde 10'u böbrek hastası olduğunun farkında. 9 milyon insan, böbrek hastası olduğunun farkında değil. Türkiye'de 1995 yılında 1 milyon kişi arasından 78 kişi en son evre böbrek hastalığından mustaripken, 2017 yılında bu veri 1 milyon kişide 935 kişi son dönemine gelmiş. Memleketimizde korkunç bir artış var. Türkiye, böbrek hastalığının dünyada en çok arttığı 8'inci ülke konumundadır. Böbrek hastalığı artıyor, maliyeti de artıyor. Çok pahalı bir hastalıktır. Türkiye'de 2016 yılında bir hastanın sadece diyaliz maliyeti çok korkunç rakamlarda. Böyle artmaya devam ederse 2023 yılına geldiğimizde sağlık bütçemizin tamamını diyaliz hastalarına versek yetmiyor olacak. Mali anlamda büyük bir felaket bizi bekliyor' sözlerine yer verdi.

'Korunma anne karnında başlıyor'

                Böbrek hastalarının hayatını inme ve kalp krizinden kaybettiğine dikkat çeken Üstündağ; 'Ölüm nedenleri budur. Parayı verdik ama yine de hastalarımızı tam düzeltebilmemiz mümkün olmuyor. Böbreğimizi bizim korumamız lazım. Böbreği korumanın yolu, anne karnındayken böbreğe saygı duymaktan geçiyor. Böbrek dokumuz, anne karnında 7-9 hafta civarında olgunlaşmaya başlıyor, doğacağımız güne kadar büyüyor, doğduktan sonra bir tane bile böbrek hücresi oluşturamıyoruz. O yüzden en sağlıklı olanların dahi 25 yaştan sonra böbrek fonksiyonları her yıl yüzde 1 azalıyor. Anne karnında böbreğimizin yeteri kadar gelişmemesinin sebebi, anne veya çocuk sağlığı için herhangi bir zorunluluk yokken zamanından önce yapılmış sezeryan doğumlardır' dedi.

'Tuz kullanımı en yüksek ülke Türkiye'

                Böbreğin korunması için yapılması gerekenleri sıralayan Üstündağ; 'Tuzu kısıtlamamız lazım. Avcılık ve toplayıcılık ile yaşayan ilk insanlar, sabahtan akşama kadar yeseler bile 1,5 gram sofra tuzu tüketebilir. Bizim böbreklerimiz de öyle dizayn edilmiş ki 5 grama kadar tuzu uzaklaştırabiliyorlar. Ama maalesef Türkiye'de tuz tüketimi çok fazla. Türkiye'de bir insan günde ortalama 15 gram tuz tüketiyor. Böbreğimizin uzaklaştırabileceğinin 3 katı kadar sofra tuzunu tüketiyoruz. 1 çay kaşığı sofra tuzu, vücutta 4 su bardağı suyu tutar. Bir taraftan ödem olur, diğer taraftan kan basıncı yükselir. Kan basıncı da hem böbreğinizi, hem de kalbinizi olumsuz etkileyerek yaşam sürenizi kısaltmış olur. Tuzla adeta kendimizi zehirliyoruz. Dünya ülkeleri arasında tuz tüketiminde en yüksek olan Türkiye'dir' ifadelerine yer verdi.

'Tuz eklemeye ihtiyacımız yok'

                Her yiyeceğin içerisine insan vücudunun yaşamını sağlıkla sürdürebileceği kadar tuz bulunduğunu söyleyen Üstündağ; 'Ispanak yemeği pişirirken tuz atıyorsanız, kendinizi öldürmeye çalışıyorsunuz anlamına geliyor. Parmesan peynirinin 10 gramında 4 insana yetecek kadar tuz var. Ortalama bir kaşar peynirin 100 gramında 5 gram tuz var. Yemek pişirirken tuz eklemeye ihtiyacımız yok. O zehir oluyor. Özellikle hazır yiyeceklerin içindeki tuz dikkate alınmalı. Sağlıklı beslenmeliyiz. Hareketimizi artırmalıyız. Kilonuz ne kadar artarsa, yağlarımız ne kadar yüksekse, şeker hastasıysak; böbrek hastası olmamız o kadar kolaylaşıyor. Türkiye'de son dönem böbrek hastalığının en önemli nedeni diyabettir. 100 tane böbrek hastasından yaklaşık 40 tanesi kronik böbrek hastasıdır. Kan basıncımızı kontrol ettirmeliyiz. Sigara kullanmamalıyız. Sigara kullananlardan böbrek, 3 kat daha fazla bozuluyor. Gereksiz ilaç kullanımından kaçınmalıyız. İlaçlı filmler de böbrek için büyük bir risktir. İdrar yolu enfeksiyonları böbrek hastalığına zemin hazırlar. Mutlaka en erken dönemde teşhis edilmelidir. Son olarak da vücudumuzu susuz bırakmamalıyız' dedi.

'Bilim insanları dinlenmiyor'

                Üstündağ, açıklamalarının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Bir basın mensubunun televizyon kanallarına çıkan popüler isimlerin televizyon karşısındaki insanları etkilediğini ve kaya tuzu kullanımını önerdiklerini hatırlatması üzerine cevap veren Üstündağ; 'Televizyonlarda maalesef daha ekstrem konuşan insanlar dinleniyor. Bir bilim insanı çıkıp konuştuğunda maalesef dinlenmiyor. Tuz ne kadar fazlaysa maalesef sağlığa o kadar zarar veriyor. Kaya tuzu ya da himalaya tuzunun yüzde 95'inden fazlası sofra tuzudur. Tamamen zarardır. İhtiyacımız olan tuz zaten yiyeceklerimizde var. Bu tür yanlış bilgileri yapanları suçlandığım gibi akademiyi de suçluyorum. Akademilerde tamamlayıcı tıp kürsüleri yok. Tamamlayıcı tıp konuları bizim ülkemizde akademik olarak tartışılmadığı için bu tür ortamlarda tartışılıyor. İnsanlar da bunlardan etkileniyorlar. Gerçek olmayan bilgileri enteresan üslupla ifade edenlerden daha çok etkileniyorlar. İnsanlık için büyük zarardır. Sofra tuzuna hiç ihtiyacımız yok. Tuzun fazlasını alıyorsanız vücudunuza düşmanlık ediyorsunuz demektir' sözlerine yer verdi.