Her şeyin temelini Edirne'de atmış
Şiirleri, romanları, dergileri ve fanzinleriyle Türkiye'de özellikle yeraltı edebiyatında önemli bir yere sahip olan yazar ve şair Altay Öktem, mezun olduğu Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencileriyle bir araya geldi. Yıllar sonra Edirne'ye gelen Öktem'i, öğrencilik yıllarında ev arkadaşlığı yaptığı Edirne Belediye Başkan Yardımcısı Dr. Ertuğrul Tanrıkulu da yalnız bırakmadı. Öktem, Edirne'deki öğrencilik yıllarından başlayarak Öküz Dergisi, Penguen Dergisi, Karakalem Dergisi'ni, Ece Ayhan ile geçirdiği 20 günü, fanzin çalışması nedeniyle başlatılan Sağlık Bakanlığı soruşturması ve iflas eden iki kliniğini sanat temellerinin atıldığı Edirne'de anlattı.
Trakya Üniversitesi Çevrecilik ve Geri Dönüşüm Topluluğu tarafından düzenlenen Edirne 1'inci Çevre Festivali'nin söyleşi etkinliklerinin konuğu, Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu, yazar ve şair Altay Öktem oldu. Karaağaç Yerleşkesinde birinci gün etkinlikleri kapsamında öğrencilerle bir araya gelen Öktem, söyleşisini yeşil alanda öğrencilerle iç içe ve samimin bir sohbet ile gerçekleştirdi. Öktem'i söyleşisinde, Edirne'deki öğrencilik yıllarında ev arkadaşı olan Edirne Belediye Başkan Yardımcısı Dr. Ertuğrul Tanrıkulu da yalnız bırakmadı.
Eski Bir
Çocuk, Sukuşu, Beni Yanlış Öptüler Aslında, Çamur Şiir ve Her şey: Oda Kırbaç
Ayna, Şeytan Aletleri, Filler Çapraz Gider, Genel Kültürden Kenar Kültüre: 101
Fanzin, Şehrin Kötü Çocukları, O Adam Babamdı,
Düşlerin İzinde, Kral Kılıçbalığı-Sihirlialem Geçitleri, Çalılar
Diyarı-Sihirlialem Geçitleri, İçimde Bir Boşluk Var, Anadolu Yakasının Sıfır
Noktası, Hayat Bazen Çentiklidir, Thomas Düşerken, Sonsuz Sıkıntı, Tanrı
Acıkınca, Bu Kitaptan Kimse Sağ Çıkamayacak, Sık Rastlanan Hastalıklar Atlası,
Yaram Yanlış Yerde, Sokaklar Tekin Değil, Aslında Saçları Siyahtı, Çalılar
Dünyası, Dört Kırıtık Opera, Fazla Elli, Parça Tesirli ve Kara Şiir Antolojisi
gibi kitapların yazarı Öktem, söyleşide Edirne'deki hayatından bölümleri, şiir
ve roman yazarlığın, doktorluk mesleği ve dergi deneyimleriyle ilgili birçok
açıklamalarda bulundu.
30 yılı
aşan bir süre önce Edirne'de öğrencilik hayatının başladığını söyleyen Öktem; 'Trakya
Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunuyum. Edirne Belediye Başkan Yardımcısı Dr.
Ertuğrul Tanrıkulu ile ev arkadaşıydık. 1990 yılında mezun oldum. Üniversite
sırasında tıp, bizim için çok geri plandaydı. Asıl işimiz tiyatroydu ve
edebiyat, özellikle de şiir bizim için çok önemliydi. 1983 yılında Tıp
Fakültesi'ne girdim ve ilk şiirim 1984 yılında İzmir'de çıkan yerel bir dergide
yayınlandı. O yıllardan itibaren edebiyat, sürekli okuyarak, yazarak ve sahnelerde
geçmeye başladı. Özellikle gecemiz, gündüzümüz Halk Eğitim Merkezi'nde geçti.
Çok yoğun bir tempoda okuma yazma serüvenimiz gelişti. 1990 yılında mezun
olduktan sonra Maraş'ın bir dağ köyüne tayin oldum. 7 yıl da Maraş'ta kaldım.
Edirne'nin hareketliliğinden sonra Maraş, çok anti-sosyal bir ortamdı. Ama
orada da yazma ve okuma serüveni çok iyi gelişti. Yapacak hiçbir şey yoktu ve
tamamen edebiyata yoğunlaştım. 1992 yılında ilk şiir kitabım çıktı. Çok uzun
yıllar sadece şiir yazdım. Şu ana kadar 9 adet şiir kitabım var. 2002 yılına
kadar yoğun olarak şiir yazdım. O sıralarda birkaç ödül de aldım. Hatta
Edirne'den mezun olmadan önce de bir ödül almıştım' ifadelerine yer verdi.
'Orhan Pamuk da, Mehtap abla da yazıyordu'
Kahramanmaraş'tan
İstanbul'a taşınmasının ardından hayatında farklı bir kapının açıldığını
belirten Öktem; 'İstanbul'a gelir gelmez Öküz Dergisi ile tanıştım. Bugünkü ot,
kafa gibi dergilerin öncüsüydü ama çok daha nitelikli bir yapı vardı. Öküz
Dergisi, beni çok heyecanlandıran bir ortam oldu ve orada bana da tam sayfa
verdiler. '˜Gazlı Bez' adlı bir köşe yapıyordum. Çok sert bir köşeydi. O
yıllarda edebiyat dışında müziğin de çok etkili bir dönemiydi. Özellikle metal
ve punk müziğin Türkiye'de yoğun olduğu bir dönemdi. Evlerde kurulan stüdyolarda
birtakım albümler kaydedilir ve Beyoğlu'nda ya da Kadıköy'de satılırdı. Öküz,
benim için çok enteresan bir dergi oldu ve hayatıma başka bir kapı açtı. Çok
sert ve canımın istediği gibi küfürlü yazılar yazabiliyordum. Hayatımda sansür
yoktu. Diğer ana akım dergilerde biraz daha adap bilerek, edepli, biraz daha
edebiyat terimleriyle yazmak gerekiyor ama Öküz, rahat bir ortamdı. Orhan Pamuk
da yazıyordu, genelevde çalışan Mehtap abla da yazıyordu. Hatta Mehtap ablanın
okuma yazması yoktu. Her sayı için dergiden biri gidip röportaj yapıyordu ve
onu çözüyorlardı. Panter Emel vardı. Çok yoğun bir dönemimiz oldu. Hep beraber
yan yanaydık ve bir statü yoktu' dedi.
'Öküz Dergisi ile düz yazıya geçtim'
Öktem,
düz yazıya geçmesinde Öküz Dergisi'ndeki yoğun yazı yazma döneminin etkili
olduğunu açıklayarak; 'O yıllarda ilk romanım '˜Filler Çapraz Gider'i yazdım ve
yayınladım. O süreç içerisinde fanzinlere merak salmaya başladım. Yeraltı
edebiyatının başka bir şey olduğunu fark ettim. O yıllarda fanzini bilenler
biliyordu ama çok küçük bir kesimdi. Gazetelerde fanzinlerle ilgili çalışmalar
yayınlanmaya başlayınca bilinirliği arttı. O yıllarda gazeteler de şimdiki gibi
değildi. Daha özgür bir ortam vardı. Birden bire fanzinlere merak sardılar. Bu
nedenle ana haber bültenine çıkmıştım ve fanzinlerin ne olduğunu sormuşlardı.
Böylece yeraltı edebiyatını işin içine soktuk. Böylece Karakalem Dergisi'ni
2007 ile 2009 yılları arasında yayınladık. Kadroda Fotoğrafçı Mehmet Turgut,
müzik programcısı Güven Erkin Erkal da vardı. Karakalem'de edebiyat, müzik,
fotoğraf başta olmak üzere sanatın her alanında, nerede uçuk kaçık insan varsa
hepsi bir çatı altında toplanmıştı. O süreç çok güzeldi. Hakan Günday ilk
romanını yeni yayınlamıştı. Her sayı 40-50 imza oluyordu ve bunların arasında
her sayı yazan kemik bir kadromuz vardı. Bu kadroda da Hakan Günday, Umay Umay
ve Cenk Taner vardı. Bunların dışında herkes ilk ürünlerini yayınlayan yazar,
şair, meraklı gençlerdi. Eğer bir dizede ya da yazdıkları ne varsa içerisinde
parlak bir şey varsa yayınlıyordum. Ortalama bir şey olsa da yazmalarını teşvik
etmeyi istedim ve inanılmaz şeyler çıktı. Basında, sanatta, edebiyatta ve
kültür hayatında Karakalem'den yetişen çok sayıda kadro çıktı' sözlerine yer
verdi.
'20 gece Ece Ayhan ile birlikteydim'
Karakalem
Dergisi'ni yayınlama sürecinde maddi destek olması amacıyla klinik açtığını da
söyleyen Öktem; 'Bugüne kadar iki tane klinik iflas ettirdim. Çünkü ipini
koparan oraya geliyordu. Normal hasta bakmaktan öte müzik grupları, sıkıntıya
düşenler, psikolojik problemi olanlar kliniğe geliyordu. Boğaziçi
Üniversitesi'nin tam karşısındaydı ve rapor almak isteyenler de geliyordu.
Üniversite yönetimi, hiç bağlı olmadığım halde benim hakkımda soruşturma açtı.
Çoğu kişiye ücretsiz iş yaptığım için de sonuçta klinik iflas etti. Daha sonra
Ece Ayhan'ın hasta olduğunu duydum ve orada bir oda açtım. 20 gün orada kaldı.
O da benim için kötü bir süreçti çünkü 20 gün boyunca hiç eve gidemedim. Yalnız
bırakmamı istemiyordu. 20 gece boyunca Ece Ayhan ile birlikteydim. Edebiyat
sohbetleri yapıyorduk. Pişman olduğum bir şey de elimde ses kayıdı ya da kamera
yoktu. Notlar aldım ama o notları da bir şekilde kaybettim. Öldükten sonra da
onları bir yerde yayınlama ya da ifşa etme şansım yoktu. Bütün edebiyatçılarla
ilgili farklı şeyler anlattığı ve vefat ettiği için kendisine teyit ettirme
şansım da yok. O yüzden benim uydurduğumu düşünebilirler diye yayınlamadım ve
notlar kayboldu' dedi.
'˜Şeytan Aletleri'ne Bakanlıktan soruşturma
Öktem, 2
yıl süren Karakalem Dergisi ile yazma sürecinde ortaya çıkan öykülerini de
'˜Sonsuz Sıkıntı' kitabında topladığını belirterek; 'Peşinden yeni romanlar
geldi. O gün bugündür yazmaya devam ediyorum. Arada bir Penguen Dergisi süreci
oldu. Penguen çok ilginç bir süreçti. Haftalık yazılar yazıyordum ve biraz sert
yazılardı. O yazıları takip eden fanatik bir kitle oldu ama o kitleyle birlikte
benim karşımda olan bir fanatik kitle de oluştu. '˜Şeytan Aletleri' fanzin
çalışmalarımdan dolayı Sağlık Bakanlığı müfettişleri tarafından bir buçuk yıl
süren bir soruşturmaya uğradım. Soruşturma bitmiyordu. O sırada da Etiler'de
bir huzurevindeydim. Soruşturmanın sebebi; fanzinleri inceleyen bir kitap
yaptığım için genel ahlaki bozukluk, satanist olma ihtimali gibi bir sürü neden
öne sürdüler. Örneğin; çalıştığım yerdeki bütün hemşireleri toplayıp 2-3 saat
sorgu yapıyorlardı. '˜Doktoru kedi keserken gördünüz mü?' diye soruyorlardı. Böyle
enteresan şeyler de yaşadım' ifadelerine yer verdi.
'Thomas, Penguen'de ortaya çıktı'
Son
romanı '˜Thomas Düşerken'in hikâyesinin de Penguen Dergisi döneminde ortaya
çıktığını açıklayan Öktem; 'Penguen'de yazıların arasında, yazının koseptiyle
çok ilişkisi olmayan, ters köşe yapan ve çok sert fotoğraflar yayınlıyordum.
1950-60'larda yaşamış, Çekoslavakyalı, fotoğraf tarihinde çok önemli bir yeri
olan, o dönemlerde çıplaklık ve şiddet anlamında çok enteresan fotoğrafları
olan, sevdiğim bir fotoğraf sanatçısı vardı. Onun arşivinden fotoğraflar
yayınladım ve bu fotoğraflar bitti. Fotoğraf bulmak da çok zordu. İnternet
olmadığı için kimsenin haberi olmadığını düşünüyordum ama sonradan öğrendim ki
sanatçının torunu, bana Çekoslavakya'dan dava açmış. Dergiyle birlikte o dava
ile uğraştık. Derginin gelir getirici bir iş olmadığını görünce de davadan
yırttık. Fotoğraflar da bitince değişik fotoğrafları birleştirerek yazımın
arasında yayınlamaya başladım. Onlarla birlikte kendi uydurduğum fotoğrafçı '˜Thomas
Dumas' ortaya çıktı' dedi.
'Benden daha popüler oldu'
'˜Thomas
Dumas'ın hikâyesini Penguen Dergisi'nde yazmaya başladığını söyleyen Öktem; 'Sonradan
bunun hikâyesini uydurmaya başladım. Bu adamın iki kolu felçli olduğunu ve
ayaklarıyla fotoğraf çektiğini yazdım. Oysa tıpta böyle bir felç türü de yok.
Bir absürtlük var ama nedenini açıklamadığım için insanlara biraz tuhaf da
geliyordu. '˜Thomas Dumas'; yere yatıp, fotoğraf makinesini ayakları arasına
alıp, ayak başparmağıyla fotoğraf çekiyordu. Biraz erotik, kült ve irrite
edebilecek fotoğraflar çekiyordu. Ona göre fotoğraf üretip, hayatından kesitler
anlatıyordum. O dönemde üniversitelerde şenlikler çok yoğundu. Her yere beni
çağırıyorlardı ve yetişemiyordum. Gittiğimde salon dolu oluyordu ve herkes
'˜Thomas Dumas'ı soruyordu. Bir baktım ki '˜Thomas Dumas', benden daha popüler
oldu. O sırada özellikle Güzel Sanatlar Fakültelerinden ya da Fotoğrafçılık
Bölümlerinden sürekli bir yerlerden telefon ederek 'Thomas Dumas' hakkında
bilgi aradıklarını, kaynak kitaplar bulamadıklarını söylemeye başladılar. Böyle
bir '˜Thomas Dumas' hikâyesi ortaya çıktı. Yıllar sonra '˜Thomas'ı anlatan bir hikâye
yazmaya karar verdim. '˜Thomas Düşerken' romanım da böyle ortaya çıktı. Aslında
olmayan bir karakter, fakat kitabı okuyanlar, sanki birinin öz yaşam öyküsünü
anlatıyorum gibi de algılıyor. Kurguyu da buna göre yaptım. Gerçekle yanılsama
arasında sürekli dolaşan, tuhaf bir kurgusal yapıt ortaya çıktı' sözlerine yer
verdi.
'Sanat hayatımın temelleri burada atıldı'
Yazarak
ve yaşayarak hayatına devam ettiğini söyleyen Öktem; 'Bugün de buradayım.
Edirne'ye tekrar yıllar sonra bir daha gelmek güzel oldu. Üniversite bittikten
sonra birkaç defa geldim ama Edirne her zaman benim için çok anlamlı ve
bambaşka bir ortam oldu. Anılarla birlikte sanat hayatımın da temelleri
buralarda atıldı. Tabi o zamanlar Karaağaç'ta bir tane börekçi ve kahve vardı.
Şu anki kafelerin hiçbiri yoktu' dedi. Öktem, söyleşinin sonunda öğrencilerin
sorularını yanıtlayarak, kitaplarını imzaladı.
Bakmadan Geçme





