Dostları buluşturan sergi
Osman İnci Müzesi, 2019-2020 döneminin ilk sergisini açtı. Ermeni, Rum ve Yabancı Ressamların Fırçalarıyla İstanbul Resim Sergisi'nin açılışına Müze Kurucusu Prof. Dr. Osman İnci'nin İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden 1974 yılında birlikte mezun olduğu dostları katılırken törende konuşma yapan İnci, 52 yıllık geçmişi olan bir dostluk kadrosunun bir araya geldiğini söyledi. Törenin ardından sergide Avrupa ve Asya'nın incisi İstanbul'u 18'inci yüzyıldan günümüze sanatseverlerle buluşturan tablolar sergilendi. Sergi, 30 Eylül'e kadar açık kalacak.
Edirne'nin Karaağaç Mahallesi'nde 2017 yılından bugüne kentin kültür sanat belleğine hizmet vermeye devam eden Osman İnci Müzesi, 2019-2020 döneminin ilk sergisini gerçekleştirdi. Bekir Aybey'in küratörlüğünde açılışı gerçekleştirilen Ermeni, Rum ve Yabancı Ressamların Fırçalarıyla İstanbul Resim Sergisi'nin açılış törenine 57'nci Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Milli Eğitim Bakanı Necdet Tekin, Osman İnci Müzesi kurucusu Prof. Dr. Osman İnci ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden 1974 yılında birlikte mezun olduğu dostları ile sanatseverler katıldılar.
Piyano
sanatçısı Bilge Su Karaca ve keman sanatçısı Gizem Başak Tatlıcı'nın mini
konseri ile başlayan programda; Prof. Dr. Tarık Altınok, ressam Yavuz Tanyeli'ye
ait 2 adet tablo, Songül Dilan ise Cemil Başo'nun bir eserini Osman İnci
Müzesi'ne hediye etti. Törenin açılış konuşmasını gerçekleştiren Prof. Dr.
Osman İnci, Altınok ve Dilan'a teşekkür ederken; '52 yıllık geçmişi olan bir
dostluk kadrosunu ağırlıyoruz. İstanbul Tıp 1974 mezunlarıyız. 1968 girişliyiz.
Sınıf arkadaşlarım buradalar. Bu sınıfın nazar boncuğu da Tarık'tır. Sağ olsun
böyle bir incelik gösterdi. Çok teşekkür ederim. Sınıf arkadaşlarıma ve
eşlerine teşekkürler. Tıp ve sanatı anlatmak çok anlamlı gelmeyebilir ama
bizim, Hipokrat'tan bu yana tıp bir sanattır. Böyle kabul edilir. Biz, evrimin
en mükemmel canlısı üzerine çalışıyoruz. Sanatçı olmak zorundayız. Bundan
hareketle bir şeyler yaptık ve sonuç olarak 21 aydır bu müzedeyiz. Sezonun ilk
sergisini de Dr. Bekir Aybey'in kuratörlüğünde, çoğunluğunu onun eserlerinin
oluşturduğu bir İstanbul seçkisiyle açıyoruz. Burada Türk plastik sanatlarının
tarihi geçmişini de göreceksiniz. Resim, heykel ve mimari üzerinde gelişen
1800'lü yıllardaki modernleşme süreciyle bizim resim ve heykel sanatına katkı
olan eserlerden bir seçki takdim edecek. Umuyorum ki müze sizlerin katkısıyla
kendini yavaş yavaş olgunlaştırıyor, gelişiyor. Alanların daha uygun kullanımı
için çocuk atölyelerimiz devrededir. Sanatçı arkadaşımız Sevda, bunun için çok
iyi çalışıyor. Burada yaşayan sanatsever ve sanat dostlarının katkısına büyük
ihtiyacımız var. Yanımızda olmaları bizi daha çok güçlendiriyor. Tekrar hoş
geldiniz' ifadelerine yer verdi.
İnci'nin
konuşmasının ardından açılış programında sergi küratörü Bekir Aybey, Türk
resminin gelişimi ile ilgili bilgiler verdi. Konuşmasına hekim ve sanat
birlikteliğine dikkat çekerek başlayan Aybey; 'Bizim işimizi kolaylaştıran
kısım belki de hekim olmamızdır. Hekim olmak, bize bir sanat ruhu veriyor. Her
hekimin, mutlaka bir sanat ruhu olması lazım. Mizacımız çok sert olabilir ama
hepimizin içinde bir sanat ruhu var. Bunu belki eserlere vurmuyor da olabiliriz
ama en azından sanatla ilgilenip insanları biraz uyarabiliyorsak bu bile
başarıdır. Ben de İstanbul'u çok seven bir insan olarak İstanbul ile ilgili bir
şeyler toplamaya karar vermiştim. Osman İnci'nin daha farklı bir şey
olabileceği önerisiyle bu sergi ortaya çıktı. Yoksa İstanbul ve boğaziçi ile ilgili
çok daha fazla ürün var' dedi.
Askeri ressamlar dönemi
Türk
resim sanatında İslamiyet'in ardından ciddi bir duraklama olduğunu söyleyen
Aybey; 'O yüzden daha çok yerli halk biraz kendisini sıkışık hissettiği ve
korkudan dolayı gelişemediği için biraz daha gayrimüslim gruplar daha fazla ürün
üretebilmişler. Türk resim tarihine nerede başladığına baktığınız zaman
1795'lerde 3. Selim'in açtığı bir mühendis fakülteleri gibi eğitim kurumları
var. Buralar da daha çok haritacılık, teknik resim öğretmek amacıyla açılmış.
Fakat daha sonra resme doğru kayıyor. O yüzden de Türk resim tarihinin ilk
ressamları, askeri ressamlar olarak geçiyor ve buradan yetişenlerdir.
Arkasından 1882'de Sanayi-i Nefise geliyor. Buraya gelmeden önce Türk resim
sanatı aslında gelen yabancı ressamlar, Ermeniler, Rumlar gibi çok şeyden
etkilenmiştir' sözlerine yer verdi.
16'ncı yüzyılda minyatürcülük
Bir
kentin belleğini oluşturan, gelişimi ve değişimini gösteren en güzel kanıtların
görsel sanat ürünleri olduğunu söyleyen Aybey; 'Fotoğraf makinesi icat
edilmeden önce bunları daha çok minyatürler, gravürler, sulu ve yağlı boyalar
temsil ediyorlar. Manzaranın Türkiye'deki gelişimi de 16. yüzyılda minyatür
sanatıyla başlıyor. Minyatür sanatı, 16. yüzyılda maksimum seviyede fakat
minyatürde renk, gölge oynamaları ve perspektif yok. 16. yüzyılda Kanuni Sultan
Süleyman'ın yanında Matrakçı Nasuh gibi sanatçılar var. Bunlar savaşlarda hep
şehirleri figüre ediyorlar O bakımdan yavaş yavaş 16. yüzyılda başlayan
İstanbul minyatürleri, 17. yüzyılda birtakım yabancı sanatçıların da minyatür
sanatına girdiğini görüyoruz. Minyatür sanatının 17'nci yüzyılda perspektif
kazandığını görüyoruz. 18'inci yüzyılda özellikle Lale Devri ile birlikte Levni
gibi minyatür sanatçılarıyla birlikte biraz daha üç boyutluya doğru kaymaya
başlıyor. Fakat daha sonra minyatür sanatının yerini duvar resimleri alıyor.
Bunlar; manzaralar, yabancıların yaptığı kiliselerdeki resimler olabiliyor.
Özellikle yurtdışından Türkiye'ye gelip Pera'da yerleşmiş sanatçılardan duvar
resimleri ve manzaralar çok görüyoruz. Topkapı Sarayı'nda resimleri olan
Konstantin Kapıdağlı gibi ressamların duvar resimlerini görüyoruz' dedi.
Oryantalist akım İstanbul'u etkiliyor
Lale
Devri'nde Osmanlı Devleti'nin elçilik ve yurtdışı ilişkilerinin arttığını
belirten Aybey; 'Bizden ve onlardan elçiler geliyor ve yanlarında ressamlarını
getiriyorlar. Aslında buradaki amaç; belki de korktukları gizli topluluğu
belgelemek. Bunların bir kısmı siyasi amaçla da resim yapıyorlar. Ama sonuçta
Türk resim sanatının başlangıcı bu yabancılar gibidir. Çünkü bu dönemde gelen
yabancılar, resim ve tuval sanatıyla bütün İstanbul'u ve İstanbul'daki yaşamı
resmediyorlar. Elçilerin yanındaki ressamların oluşturduğu resimler, diğer Türk
ressamlara da çok yol gösteriyor. Bu dönemde 1789'da Napolyon'un Mısır'a seyri
sırasında bir oryantalist akım doğuyor. Bu oryantalist akımda da aslında
Batı'nın Doğu'ya doğru bir ilgisi başlıyor. Bu dönemde de yabancı ressamlar
gelip İstanbul başta olmak üzere bütün oryantalist şehirlerde resimler yapmaya
başlıyorlar. Bunların bir kısmı
İstanbul'a yerleşip burada yaşayan ve ölenler var. Bunlar da Boğaziçi
Ressamları diye bir grubu oluşturuyorlar. Böyle değişik gruplar var. Hatta bu
dönemde Çarşı Ressamları diye bir grup da doğuyor. Bunlar da yurtdışından gelip
de burayı gezen insanlardır. Yurtdışına buradan bir şeyler götürmek istiyorlar.
Bunlar da Pera'da bulunan ressamlara resimlerini yaptırarak götürüyorlar. Çarşı
Ressamları grubunda da daha çok yine gayrimüslim gruplar, Ermeni ve Rumlar var.
Hatta Yeniçerilerde emekli olmuş ve gizli gizli bu işi yapanların olduğu da
söyleniyor. Çarşı Ressamları da o dönemde güzel ürünler üretiyorlar. Bu grup
içerisinde Van Mour, 1699'larda geliyor ve o dönem 3. Ahmet'in bütün elçi
seyahatlerini, İstanbul'un resimlerini yapıyor. Özellikle minyatürcü Levni'ye
minyatürün üçüncü boyuta geçmesi için çok yol gösterici olduğu söyleniyor. O
dönemde Rafael Manas var. Manas ailesi zaten Türk resminde ciddi önemlidir.
Rafael Manas ve Konstantin Kapıdağlı gibi isimlerin, bu hamurdan çok esinti
aldığı söyleniyor' ifadelerine yer verdi.
'2. Mahmut portrelerini yaptırdı'
Aybey, 2.
Mahmut döneminde ise dışarıda resim yapmanın yasak olmasına rağmen 2. Mahmut'un
önemli bir değişiklik yaparak Rafael Manas'ın torunlarına kendi portrelerini
çizdirdiğini açıklarken; 'Bu resimler devlet dairelerinde çıkmaya ve dışarıda
sergilenmeye başlanıyor. Bu da aslında büyük bir başarıdır. Fakat daha sonra '˜Gâvur
Padişah' adı altında bunların hepsi kapatılıyor. Burada aslında Osmanlı'da Türk
resmi gelişmeden Manas ailesinin, Konstantin Kapıdağlı gibi isimlerin, hatta
Kömürciyan ve Ohannes Devletyan gibi 1800'lerde yaşamış birtakım ressamların da
hep adları geçiyor. 1845'lerden 1900'lere kadar Türkiye'de 4 defa gelen Ivan
Ayvazovski var. Aslında Rus asıllıdır ve gerçek adı Ohannes Ayvazyan'dır. Ayvazovski,
Dolmabahçe'nin resimlerini yapıyor, hatta bir dönem Sarkis Balyan'ın
Galatasaray Adası'ndaki yalısında kalıyor. Orada bir ay boyunca resimler
üretiyor ve bu dönemde de özellikle Mıgırdiç Givanian'ın da Ayvazovski'den çok
etkilendiği söyleniyor' dedi.
Türk resminin başlangıcı Sanayi-i Nefise
Türk
resminin başlangıcının Osman Hamdi'nin 1882 yılında yurtdışı eğitiminden
Türkiye'ye geri dönerek Sanayi-i Nefise'yi açması olarak kabul edildiğini
açıklayan Aybey; 'Fakat bunun öncesinde 1795'te mühendis fakültelerinin
açılması ile bu dönem arasında askeri eğitim almış birtakım ressamlar da
yurtdışına yollanıyor. Bunların arasında Ferik İbrahim, Ferik Tevfik var.
Bunlar da yurtdışından bir eğitim alarak geliyorlar ama orada aldığı eğitim ile
Türk toplumuna uyan resimler yapamıyorlar. Fotoğraflar üzerinden resimler
yapmaya çalışıyorlar ve hep realist resimler yapıyorlar. Hiçbir zaman
empresyonist bir yorum katan resim yapamıyorlar. O bakımdan Sanayi-i Nefise'de
bu durum biraz kırılmaya başlanıyor. Osman Hamdi, yurtdışından eğitim görüp
geldikten sonra ilk defa figür resmine gidiyor. Türk resminde ilk defa figürü
Osman Hamdi resme sokuyor. Türk resimlerine figürü yerleştiriyor. Bu şekilde
figür ve kadın kavramı ilk defa Sanayi-i Nefise'den sonra oturuyor. Sanayi-i
Nefise'ye baktığımız zaman orada eğitim veren ressamlar arasında
Warnia-Zarzecki, Salvatore Valeri var. Gerek Ermeni, gerekse Türk ressamları
bilgilerini arttırıp yurtdışından 1914'te İbrahim Çallı ile yurtdışından dönen
ressamlar, gerçek anlamda empresyonist resmi oturtmaya başlıyorlar. Gerçek
anlamda Türk resmi, 1914'ten sonra Çallı kuşağının getirdiği gerçek anlamda
empresyonist resim oluyor. Daha öncekileri daha çok realistik olarak anmak
lazım. Bizim bugünkü amacımız; İstanbul'un kentsel belleğinin gelişmesine, Türk
resminin gelişmesine katkısı olmuş Ermeni, Rum ve onlarla birlikte yabancı
ressamları hatırlatmaktır. Resimlerimiz 19 ve 20'nci yüzyıl resimleri ama en
azından onları anmak, değerlendirmek açısından umarım zevk alırsınız' sözlerine
yer verdi.
30 Eylül'e kadar açık kalacak
Aybey'in
konuşmasının ardından serginin açılışı gerçekleştirilirken; sergide 1800'lü
yıllardan günümüze İstanbul'da resmedilen çeşitli eserler sanatseverlerle
buluştu. Sergide özellikle Ermeni asıllı Türk ressam Mıgırdiç Givanian'ın yağlı
boya İstanbul'da Günbatımı tablosu sanatseverlerin beğenisini kazandı. Sergi,
30 Eylül Pazartesi gününe kadar gezilebilecek.
Bakmadan Geçme





