Çiftçiye tohum darbesi
Edirne Ziraat Odası Meclis Başkanı Erdal Akgün, Tarım ve Orman Bakanlığı'ndan '˜Yerel Çeşitlerin Kayıt Altına Alınması, Üretilmesi ve Pazarlanmasına Dair Yönetmelik' başlığıyla yayınlanan yönetmelikle buğdayda sertifikalı tohum kullanılmasına mecbur kılınmasının, çiftçiye vurulan bir darbe olduğunu söyledi. Akgün, yerli ve milli tohum olarak adlandırılan ata tohumunun yanlış politikalar sonucu yok edildiğini ifade etti.
Edirne
Ziraat Odası Meclis Başkanı Erdal Akgün, Tarım ve Orman Bakanlığı'ndan '˜Yerel
Çeşitlerin Kayıt Altına Alınması, Üretilmesi ve Pazarlanmasına Dair Yönetmelik'
başlığıyla yayınlanan yönetmelikle ilgili açıklamalarda bulundu. Akgün,
yönetmelik ile birlikte devletin, kendi tohumunu eken üreticiye destek vermeyeceğini
söylediği ifade ederek; çiftçinin giderlerine yeni bir giderin daha eklendiğini
söyledi. Akgün, üreticinin kendi deposundaki tohumu kullanamayarak, her yıl
yeni bir firmadan yeni tohum almak zorun kalacağına dikkat çekti.
1980
yılının ardından Anavatan Partisi (ANAP) dönemiyle tarımda yabancılaştırılma
politikalarının başladığını belirten Akgün; 'Bugün de AKParti iktidarıyla da bu
hızla devam ediyor. Bizim çocukluğumuz dönemlerinde kökeninin nereden geldiğini
bilmediğimiz tohumlar vardı. Ama yerli tohumların olduğunu da dedelerimizden,
babalarımızdan çok iyi biliyoruz. Çocukluğumuzla birlikte Trakya'daki tek
buğday çeşidi, kalitesi bugün halen aranan bezostiye buğdayıydı. Bu buğday
yıllarca bu topraklarda bir anlamda hüküm sürdü. Ektiğimiz ayçiçeği, yerli
ayçiçeğiydi. İri tanelerini ufalayarak hayvancılık için kullanılan yerli mısır
denilen mısırı ekiyorduk' ifadelerine yer verdi.
'Ayçiçeğinde verem ortaya çıktı'
Sırpsındığı
bölgesinde ilk ortaya çıkan yabancı tohumun Amerika menşeili '˜H1' olduğunu açıklayan
Akgün; 'Amerikan H1 denilen ayçiçeği ekildi. Gerçekten ilk yıl herkesin
ilgisini çekmişti. İkinci yıl, biz de dâhil birkaç çiftçi bu ayçiçeği çeşidini
ektik. İşte bu tür tam diz boyuna geldiğinde ayçiçeğinde bir sönme meydana
gelmeye başladı. Bütün herkes buna şaşırıyordu. Sonrasında bu ayçiçeği pullukla
sürülerek nadas yapıldı. 1-2 yıl sonra bunun ayçiçeğinde verem olduğu
söylenmişti. Biz de ayçiçeği ekiminden vazgeçer hale geldik ama çare yoktu.
Buğday ve ayçiçeği ekmekten başka çaremiz de yoktu' dedi.
'Türkiye'nin baş belası Amerika'dır'
Akgün,
ayçiçeği vereminin ortaya çıkmasının 1-2 yıl geçtikten ve ciddi anlamda verim
kaybı yaşadıktan sonra hastalığa karşı ilaç üretildiğini öğrendikten sonra
satın almaya başladıklarını söyleyerek; 'Uzun yıllar bu ilaç atımı devam
ettikten sonra bazı markalar ayçiçeğinde vereme dayanıklı çeşit üretmeye
başladılar. Nerede her zaman Türkiye'nin başına bir bela arasan, Amerika öteden
beri Türkiye'nin başına hep bela olmuştur. Tarımda da bizi müthiş derecede
sömürülmemize, bir anlamda çiftçinin yok olmasına sebep olan devletlerden bir
tanesinin de Amerika olduğunu görüyoruz. İlk önce Amerikan tohumlarıyla ilgimiz
çekildi, sonra her alanda ekilmeye başlayınca toprağımıza hastalık bulaştı. Şu
anda herşeyle hastalıkla uğraşıyoruz' sözlerine yer verdi.
'Yerli ve milli tohum kalmadı'
Türk
üreticisinin ayçiçeğinde ve buğdayda hastalıkla uğraşmaya devam ettiğini
belirten Akgün; 'Yerli ve milli olarak hiçbir şey kalmadı. Basın toplantısı
düzenleyip nutuk atmakla hiç kimse üreticinin sorunlarına çözüm olamaz. Bir
tane ata tohumu kaldığını göstersinler, onu kullanacağım. Maalesef bir tane ata
tohumu kalmadı. Bizim çok iyi çalışan araştırma enstitülerimiz, devlet üretme
çiftliklerimiz vardı. Ata tohumları onlar tarafından korunup kollanmıştı. Ama
devlet üretme çiftliklerini bitirip başkalarına sattılar, araştırma
enstitülerinin arazilerini imara açtılar. Bir anlamda en güzel tohumlukların
yetiştirildiği yerlere Edirne'de TOKİ konutları, devlet hastanesi yapıldı.
Buğday yetiştirmekte bazı markalarda dünyanın en kaliteli, en güzel toprağını
biz imara açtık. Bir anlamda tarıma ve üreten insanlara kötülük yapılmış oldu.
Halen bu koşullara rağmen Zirai Araştırma Enstitüleri, komşu ülkelerle ortaklaşa
yeni tohum çeşitleri üretmeye çalışıyor ama şu anda öz ve öz yerli ve milli bir
buğday çeşidi bilmiyorum' dedi.
'Depomdaki buğdayı ekemeyeceğim'
Tarım ve
Orman Bakanlığı'ndan '˜Yerel Çeşitlerin Kayıt Altına Alınması, Üretilmesi ve
Pazarlanmasına Dair Yönetmelik' başlığıyla yayınlanan yönetmelikle ilgili
açıklamalarda bulunan Akgün; 'Bu yeni tohum yasasıyla devlet diyor ki, 'Ey
çiftçi sen kendi ürettiğin buğdayı ekersen, ben sana destek vermem. Her yıl
gidip bir firmadan sertifikalı tohum alacaksın' diyor. Bu işin açıklaması budur.
Çiftçinin masraflarına masraf ekleniyor. Ben depomdaki buğdayı alıp
ekemeyeceğim, her yıl bir firmadan yeni tohum alma zorunluluğum doğmuş oluyor.
Bu bana ekstra maliyet demek. Esasında bu devlet eliyle yıllarca yapılmıştı. Bir
buğday çeşidi rahatlıkla verim kaybına uğramadan 7-8 yıl ekilebilir. Ama
tarlada izi olmayanın harmanda sözü olursa olacağı budur. Bugün ilk dönemde 1
tane tarımı iyi bilen bakan vardı, o da Musa Demirci'ydi. Onun haricinde buğday
tarlasına adım atmamış insanlar maalesef tarım bakanı oldular' ifadelerine yer
verdi.
'Sertifikalı tohum çiftçiye darbedir'
Ayçiçeği
ve mısırda bir tane yerli markakalmadığını söyleyen Akgün;'Kürsüde konuşmakla
yerli ve milli olunmuyor. Tohum yabancı, ürün nasıl yerli ve milli olacak? Tohumculuk,
devlet olayıyla yapılmalı. Ne olursa olsun bizim zirai araştırma enstitümüz,
dış ülkelerin enstitüleriyle ortaklaşa çalışma yapmalı. Edirne'de de bu konuda
ciddi çalışmalar var. Özellikle buğdayda sertifikalı tohum kullanılmasına
mecbur kılınması çiftçiye vurulan bir darbedir. Ben bugün ciddi anlamda tarım
yapan bir insan olarak zirai araştırma enstitüsünden tohum alsam 20-30 dönümlük
eker, bir dahaki yıla ondan ürettiğim buğdayla arazimin tamamını ekebilirim.
Ama iktidar, zirai araştırma enstitüsünün yetiştirdiği buğdayları sadece ve
sadece üretimini firmalara verdi. Beni Erdal Akgün olarak gidip Zirai Araştırma
Enstitüsü'nden 100 kilo buğday tohumu alamaz duruma düşürdü. Bu yasanın altında
kesinlikle yerli tohum ya da ata tohumu gibi bir şey yok. Bunlar tamamen
çiftçiyi sertifikalı tohum kullanmaya yönlendiren hareketlerdir' dedi.
'Yerli tohum bulabilirlerse kullanırız'
Tarım ve Orman Bakanlığı'ndan çiftçiye nefes aldıracak yöntemler kullanmasını beklediğini ifade eden Akgün; 'Bu borç batağındaki çiftçi için yapılabilir yolların aranması lazım. 20 '“ 30 yıl öncesine dönmek lazım. '˜Ayçiçeğinde yerliye dönelim' dersek kendimizi kandırmış oluruz. Birincisi zaten yok, ikincisi Amerikan tohumları toprağımıza hastalık bulaştırdı. Yerli tohumu bulsunlar, getirsinler, biz kullanmaya hazırız. Hibrit tohumlarla birlikte gelen hastalıklar, tarımda her alanda kendini gösteriyor. Örneğin, çocukluk dönemimizde ailemiz; domatesleri kurutur, içindeki tohumları alır, 1 yıl sonra onun tohumundan fide yetiştirir ve ailenin ihtiyaçlarını karşılardı. Amerikan tohumları özendirilerek kendi tohumlarımızı kaybettik. Şimdi ise her yıl mutlaka domateste, biberde, patlıcanda müthiş derecede hastalıklar yaşıyoruz. Bir bakıyorsun süper durumdaki domateslerin 2 gün sonra bir tane yeşil yaprağı kalmamış. Oysa çocukluğumda hiç böyle şeyler yaşandığını hatırlamıyorum. Bizi ilk öncehibrit tohuma özendirdiler, sonrasında üretimin tamamı hibrit tohuma döndü. Şimdi üretim yapıyoruz ama bize çok pahalıya mal oluyor. Masraflarımız çok yükseldi' sözlerine yer verdi.