Canım'dan Şükrü Paşa tepkisi
Trakya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Rıdvan Canım, Balkan Savaşları'nın 106'ncı yıldönümü etkinlikleri kapsamında '˜Balkan Savaşları ve Edirne' konulu programda Edirne Müdafi Şükrü Paşa'nın önemine dikkat çekerek 'Bugün Şükrü Paşa'ya bir demet çiçek götüren Edirneli oldu mu acaba? Huzurunda bir Fatiha okuyan oldu mu? Bilemiyorum. Eğitim yapıyoruz, tarih okuyan üniversite öğrencilerimiz var. Dört sene burada tarih eğitimi görüyor ama Şükrü Paşa'nın anıt mezarı ziyaret etmeden Edirne'den gidiyor' diyerek tepki gösterdi.
Edirne Valiliği Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü, Balkan Savaşları'nın 106'ncı yıldönümü etkinlikleri kapsamında '˜Balkan Savaşları ve Edirne' konulu şiir dinletisi programını gerçekleştirdi. Halk Eğitim Merkezi Mimar Kemalleddin Çok Amaçlı Salonu'nda düzenlenen programa Edirne İl Emniyet Müdürü Ali Kemal Kurt, Edirne İl Milli Eğitim Müdürü Dr. Önder Arpacı, Edirne Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler İl Müdürü Bilgin Özbaş, Trakya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Rıdvan Canım, Trakya Üniversitesi Öğr. Gör. Evrim Kaşıkçı, Edirne Şehit Aileleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Çiftçi, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler İl Müdür Yardımcısı Sebahattin Bilgiç ve vatandaşlar katıldılar.
Türkiye
Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, silah arkadaşları ve tüm
şehitler anısına bir dakikalık saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın okunmasıyla
başlayan programda, Eski Cami İmam Hatibi Harun Kezer, şehitler anısına
Kur'an-ı Kerim tivaleti okudu. Programda günün anlam ve önemini belirten
konuşmayı ise İl Müdür Yardımcısı Sebahattin Bilgiç yaptı. Bilgiç, konuşmasında
Balkan Savaşları'nın, Osmanlı tarihinde bir dönüm noktası olduğunu belirterek;
'Rumeli'de yaşayan binlerce Müslüman nüfus, katliama maruz kaldı. Pek çoğu
hunharca öldürüldü, büyük bir kısmı malını, mülkünü terk ederek Anadolu'ya
sığındı. Bu güzel şehir, gerek savunma, gerekse işgal döneminde çok acılar,
sıkıntılar çekti. Vatan evlatlarını esir verdi. Binlercesi Sarayiçi'nde açlık
ve susuzluk çekerek, donarak, hastalıklarla mücadele ederek vefat etti, şehit
oldu. Bu güzel şehrin her karış toprağı, taşı acıya, hüzne, ölüme, şehadete
şahit oldu' ifadelerine yer verdi.
Bilgiç'in
konuşmasının ardından Prof. Dr. Rıdvan Canım, '˜Balkan Savaşları ve Edirne'
konulu sunumunu gerçekleştirdi. Canım, 2 bölümden oluşan sunumunun ilk
bölümünde Balkan Savaşları ve Edirne'de yaşananların edebiyata yansımaları ile
ilgili açıklamalarda bulunurken; ikinci bölümünde ise Öğr. Gör. Evrim Kaşıkçı
akordeon performansı eşliğinde Balkanlar ile ilgili yazdığı şiirlerini okudu.
Prof. Dr. Canım, sunumuna Mehmet Akif Ersoy'un '˜Cenk Şarkısı' şiiri ile
başladı. Canım, 106 yıl önce Osmanlı Devleti başkenti Edirne'nin Bulgarlara
teslim edildiğini söyleyerek; 'Teslim edilmeden birkaç yıl önce, 1908'de II.
Meşrutiyet ilan edilmiş; ancak memleket içinde parti kavgaları almış yürümüş.
İttihatçılar ve İtilafçılar olarak adeta memleket ikiye bölünmüş. Her zaman
olan olmuş, bunu fırsat bilen harçılar, bunu kollayan leş kargaları dört koldan
üzerine çullanmışlar. En yakın yer de Edirne; hem de Balkanlar'ın gözbebeği'
dedi.
Şükrü Paşa'yı anlattı
Edirne Kalesi'nde 53
bin asker ile birlikte 106 bin civarında halk bulunduğunu açıklayan Canım; 'Bu
rakamlara Ermeniler, Rumlar, Yahudiler gibi azınlıklar da dâhildir. Kalenin
genel komutanı Mehmet Şükrü Paşa'dır. 24 Mart 1913 günü, Bulgar birlikleri çok
üstün kuvvetlerle kalenin dört bir yanından hücuma geçiyorlar. Oluk oluk
kanların aktığı savaşların ardından bazı mevzileri ele geçiriyorlar.
İstanbul'dan bir ses yok ve 26 Mart günü Edirne düşer. Şükrü Paşa'ya, '˜1 ay
direnebilirsen yardıma geleceğiz ve Edirne'yi kurtaracağız' deniyor ama
neredeyse 6 ay devam eden kuşatma sonunda kırılıyor. Şükrü Paşa, Hıdırlık
Tabya'da kılıcını General Ivanov'a teslim ediyor ve 30 bin askerimiz teslim
alınıyor. Şükrü Paşa, Sofya'ya götürülüyor. Burada Bulgar kralı Ferdinand'ın
huzuruna çıkarılıyor, hatta çok fazla Fransız aydınının imzasının bulunduğu bir
altın kitap hazırlanarak bir kılıçla birlikte Şükrü Paşa'ya armağan ediliyor.
Daha sonra kendisi İstanbul'a dönüyor ve bir süre sonra vefat ediyor' sözlerine
yer verdi. Canım, Şükrü Paşa'nın vefatının ardından İstanbul'da Edirnekapı Mezarlığı'na
defnedilse de Edirne'de Kıyık Tabyaları adı verilen yerde hazırlanan kabrine 24
Temmuz 1998 yılında taşındığını hatırlatarak; 'Savaşların en çetin biçimde
devam ettiği o alanda defnediliyor' dedi.
'Destan haline getirme ihtiyacı duyulmamış'
Edirne kuşatmasının
kültür ve edebiyat dünyasına yansımalarıyla ilgili açıklamalarda bulunan Canım;
'Olması gereken tabloyu göremiyoruz. Türk tarihinin bütününe göz atıldığında,
bu ve benzeri savaşlarla, kuşatmalarla yakılıp yıkılan, mahvolan şehirlerin
çokluğu, dikkati çekecek ölçüdedir. Edirne, bunlardan sadece birisidir. Bu
acıları ve felaketleri yaşayan insanımız, bunları birer destan haline getirme
ihtiyacı da duymamış. Sadece yaşamız ve hatta yaşatılanı da unutmuş. Tarihin
destan niteliğindeki şehir savunmalarından birinin yaşandığı Edirne kuşatması
da kültür ve edebiyat tarihimizin sayfalarında olabildiğince az ölçüde yer
bulabilmiş. Özellikle bu kuşatmayla efsaneleşen Şükrü Paşa, zaman zaman da
türkülere konu olmuş. Örneğin; '˜İstanbul'un hanımları, sedeftendir nalınları,
adı güzel Şükrü Paşa, hep dul koydu gelinleri' mısralarında olduğu gibi bu
övgüler zaman zaman beraberinde gizli bir sitemi de getirmiş. Getirmiş ama bu
sitemin bütünüyle Şükrü Paşa'ya ait olmadığını da ifade etmiş. Bunlar,
savaşların doğal bir sonucu gibi kabullenilmiş' ifadelerine yer verdi.
'Niye yazmamışlar?'
Türklerin sadece
Edirne değil, bütün Balkan topraklarından sökülerek atılışının hazin
hikâyesinin yeterince edebi eserlere yansımadığını söyleyen Canım; 'Bunun
sebebini anlamak zor. Niye yazmamışlar? O
acıları çekenlerin arasında elbette eli kalem tutan insanlar da var. Niye
yazmadıklarını bilemiyoruz. Bu dramatik çözülüşün süresi 30 yıldır.
Osmanlı'nın, Balkanlar'da 600 yıl boyunca tebası olan topluluklar, bu süreçte
tarihin en kanlı, acımasız etnik yok etme faaliyetine ya da zorunlu göçe maruz
kalırlar. Bizim, Balkanlar'dan sürgün edilişimiz sadece yüreklerde kalan bir
sızıdır. Aile kökeni itibariyle bir Balkan çocuğu olan İstiklal Şairimiz Mehmet
Akif Ersoy, Balkanlar'ın elden çıkışına en fazla üzülen, ağıt yakan
ediplerimizden birisidir. Akif, 1893 yılının sonlarıyla, 1896 yılının başları
arasında yaklaşık 2 yıl süre ile Edirne'de kalmıştır. Bunu, birçok Edirneli de
bilmez. Özellikle '˜Fatih Kürsüsünde' adını verdiği manzumesinde Balkan
Savaşları'nın getirdiği yıkımlara ve dolayısıyla Edirne'nin hazin durumuna
işaret eder' dedi.
'Edebiyatımız için büyük bir ayıp'
Edirne Kuşatmasının
edebiyata yansımalarının az da olsa var olduğunu belirten Canım; 'Ama işgalden
önceki kuşatma ve esaret günlerine dair Edirne ve çevresinde hemen hemen hiçbir
eser ortaya çıkmaz. Bu durum, gerek tarihimiz, gerekse edebiyatımız açısından
büyük bir ayıptır. Ama yazılan eserler arasında birisi vardır ki bu kitabı,
bütün Türk çocuklarının tekrar tekrar okuması gerekir. Her satırının altını
çizerek okumalı ama önce Edirne'de doğan her Türk çocuğu, bu eseri bir ders
kitabı gibi okumalıdır. Bu kitabı okumalı ki Edirne'nin sonraki zamanlarda
maruz kaldığı işgalleri, yaşadığı acıları ve kurtuluşunu anlayabilsin. Bu eser;
Zağra Müftüsü Hüseyin Raci Efendi'nin gelecek nesillere bir ibret belgesi
olarak intikal edecek olan Tarihçe-i Vak'a-i Zağra adlı kitabıdır. Aslında bu
kitap, filmi çekilebilecek bir kitaptır' sözlerine yer verdi.
'Şükrü Paşa'ya çiçek götüren oldu mu?'
Arif Nihat Asya,
Muhammed İkbal, Yahya Kemal, Köprülüzade Mehmet Fuat'ın eserlerinden bölümler
okuyan Canım; 'Önemli olan genç nesillerin bu tarih bilincini diri tutmaları,
memleket topraklarının bugünlere hangi şartlarda ve nasıl gelebildiklerini
anlamaları ve bu şuur içinde olmalarıdır. Bugün Şükrü Paşa'ya bir demet çiçek götüren
Edirneli oldu mu acaba? Huzurunda bir Fatiha okuyan oldu mu? Bilemiyorum.
Eğitim yapıyoruz, tarih okuyan üniversite öğrencilerimiz var. 4 sene burada
tarih eğitimi görüyor ama Şükrü Paşa'nın bulunduğunu anıt mezarı ziyaret
etmeden Edirne'den gidiyor. Ayvazbaba, Kıyık, Hıdırlık Tabyaları nerededir?
Bunları görmeden, gidip gezmeden bu şehirden ayrılan, 4 yıl bu şehirde tarih
okuyan öğrencilerimiz var. Onlar şimdi tarih öğretmenliği yapıyor. Böyle bir
tarih okuyunca da öğrencilerini de buralara götürme ihtiyacı duymuyorlar. Bu
tabyaların hiç olmazsa bugün bütün öğrencilerimizle dolup taşmasını arzu
ederdim. Edirne'nin bu kara gününü, buralarda yaşamak, yaşatmak, iliklerine
kadar hissetmek gerekir. Keşke olabilse çünkü eğitim budur '˜Facebook'tan
Edirne'nin işgaline yas tutmakla olmuyor. Yaşama imkânımız var. Bizler bugünü
yaşamalıyız' dedi.
Türküler ve şiirlerle Balkanlar
Canım,
sunumunun ardında programda Balkanlar üzerine yazdığı şiirlerini okudu.
Programın ikinci bölümünde Canım'a akordiyonu ile eşlik eden Öğr. Görevlisi
Evrim Kaşıkçı, ikinci bölüme '˜Edirne Türküsü'nü seslendirerek başladı. Kaşıkçı,
performansından önce yaptığı konuşmada, Canım ile birlikte bir albüm
hazırladığını belirterek; Edirne'de yaşayan insanların, Balkan Savaşları sırasında
süpürge tohumu yemek zorunda kaldıklarını söyledi. Kaşıkçı, 2014 yılında Edirne
Türküleri albümünde bu olayla ilgili bir esere yer verdiğini açıkladı. Kaşıkçı,
açıklamasının ardından türküyü seslendirdi. Kaşıkçı'nın performansının ardından
Canım, '˜Elveda Rumeli' televizyon dizisine ithaf ettiğini açıkladığı '˜Elveda
Rumeli' adlı şiirini seslendirdi. Canım, programda ayrıca '˜Bir Tuna Vardı
Hatırlar Mısın?', '˜Bir Sevdanın Adıdır Kosova' ve '˜Bir Göç Kaldı Dudaklarımda'
şiirlerini seslendirdi. Programın sonunda İl Emniyet Müdürü Ali Kemal Kurt, İl
Milli Eğitim Müdürü Dr. Önder Arpacı, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler İl
Müdürü Bilgin Özbaş, Canım ve Kaşıkçı'ya çiçek ve hediye takdim ettiler.