Burada çocuklara yasak yok!
Edirneli fotoğrafçı Selim Solmaz'ın kent yaşamından kaçmak için kurduğu çiftliği yavaş yavaş kabuk değiştirerek bir yaşam yerine halini aldı. Çok sayıda hayvan barındıran çiftlik, doğayı ve canlıları tanımak isteyen çocuklar için tam bir eğitim ve öğretim alanı. Solmaz, çiftlikte çocuklara bir yasak olmadığını belirterek 'Hayvanlar çocuklar için bir oyun arkadaşı, büyükler için ise bir terapi' diyor.
Edirne kamuoyu onu 'Edirneli Mandıra Filozofu' olarak biliyor. 59 yaşındaki Selim Solmaz, yaklaşık üç yıl önce kurduğu Edirne Doğal Yaşam Çiftliği'nde 25 çeşit 500'e yakın hayvanla hayatını devam ettiriyor. Fotoğrafçı Solmaz'ın başlangıçta biraz da 'kaçış yeri' olarak kurduğu çiftlik, artık onun 'yaşam yeri', kendi deyimiyle 'başka bir yaşam denemesi.'
Solmaz'ın en çok istediği şeyse bu
deneyimi çocuklara aktarmak. 'Her çocuk bir hayvanla büyümeli' tezini savunan
Solmaz'ın çiftliğindeki hayvanlar çocuklara hem oyun arkadaşı hem de farklı
deneyimlerin kapılarını açan canlılar. Hazırsanız, Solmaz'ın 'başka bir yaşam
denemesi'nin hikayesini kendi ağzından dinleyelim. Okurken, mümkünse
ayakkabılarınızı çıkarın ve çimlere basın! Çünkü bu çiftlikte çimlere basmak
serbest. Gelene göre değil, kendi doğal akışına göre düzenlenmiş çiftliğe hoş
geldiniz! Çiftliğin özünü 'bir adamın bir yaşam biçiminden sıkılıp, bir yaşam
biçimini reddedip yerine başka bir şey koyması' olarak anlatan Solmaz, 'Yerine
koyduğu şey de doğada bir köpekle (Duman) başlayan serüven derken, 500'e yakın 25 çeşit hayvanla
başka bir yaşam denemesi' şeklinde açıklıyor serüvenini kısaca.
'Zorlukları aşma gücünü sevgiden
alıyorsun'
35 yıla yakın fotoğrafçılığın ardından
aslında başka bir şeyi sevdiğini fark ettiğini söyleyen Solmaz, 'İşimi iyi
yapmışım tamam ama benim aslında sevdiğim şey buymuş. Onu fark ettim. Bu tabi
seni mutlu ediyor. Bütün bunları mutlu olayım diye mi yapıyorsun hayır yaparken
mutlu oluyorsun. Çünkü öyle peşin bir şey yok. Şunu yapacağım ve mutlu olacağım
diye bir şey yok. O zorlukları aşma gücünü sevgiden alıyorsun' diyor.
'35 gibi hissediyorum'
Çiftlikte yaşamın toz pembe geçmediğini söyleyen Solmaz, buradaki mutluluğun küçük şeylerden ortaya çıktığını anlatıyor; 'Kışın eksi üç derece, sular buz tutmuş. Buradaki 500 hayvanı da sulamak zorundasın. Buzlu su içmemeleri lazım. Buna çözüm buluyorsun. Çözüm bulup, o hayvanları oradan kana kana su içerken gördüğünde mutlu oluyorsun. Mutluluk öyle bir şey. Bu da insana acayip bir dinamizm katıyor. İşte ben şu anda 59- 60 yaşımdayım, bazen 35 gibi hissediyorum. Ruhum öyle oluyor.'
Solmaz, sonrasında bu deneyimi daha fazla
çocuğa aktarmak misyonunu edindiğini söylüyor. Bu arada kardeşi Nuri Solmaz da
ona katılıyor ve birlikte buraya gelen çocuklara keçileri, tavukları beslemek,
atla gezmek, köpekler sevmek, kedilerle oyun oynamak gibi deneyimler sunmaya
başlıyorlar.
'Çocuk burada heyecanlanıyor'
'Buraya gelen bir çocuk ne yapar?'
sorusunu ise şöyle yanıtlıyor Solmaz, 'Ailesiyle münferit gelen bir çocuğa,
dilimiz döndüğünce sorduğu sorulara cevap veriyoruz. Varsa korkusu yenmesine
yardımcı oluyoruz. Çünkü sırf bu yönde kendini geliştirmiş köpeklerimiz var.
Biz onları bu yönde geliştirmedik. Çocuklar onlara dokuna dokuna, çocukların
ilk dokunacağı hayvanlar oldular. Çocuklar gitsin onlara sarılsın, ısırsın
ağızlarını açmazlar, seslerini çıkarmazlar, korkutmazlar. Çocuk burada
heyecanlanıyor. Keçiyi beslerken başka bir heyecan, oğlağı beslerken başka,
eşeği beslerken başka bir heyecan duyuyor.
Onun bence parasal bir karşılığı yok. Buradaki bütün her yer yeşil.
Çocuklar burada çoraplarını çıkarıp koşturabilir. Burada kendimiz yaşadığımız
için ayağa zarar verecek bir şey yok ortalıkta. Ata binebilirler mesela. Bizim
atlarımız çocuklarımız gibi. Ben çocukları gezdirirken atla konuşuyorum.
Çocukların çok hoşuna gidiyor. Dinliyorlar bir süre sonra onlar da sohbet
etmeye başlıyor.'
Çocuklara yasak yok
Solmaz ayrıca, çiftlikte çocuklara yasak
hiçbir şeyin olmadığını söyleyen Solmaz, 'Sadece burada çok fazla oyuncak yok.
Birkaç salıncak var. Bir tane hamak var' diyor. Solmaz, çocukların burada yeşilde
dolaşıp, hayvanlara bakma deneyimini yaşaması konusunda ısrarcı; Ben hayvana yem verirken çocuklar beni
izlesinler. Hayvanlar o sırada kıpır kıpır, hareketleniyor. Biraz gecikirsen
huysuzlaşıyor, ses çıkarıyor, ayağını yere vuruyor. Bunları izlesinler. Bu
başka bir oyun. Buraya geldiklerinde çocuklara oyun arkadaşı, büyüklere de
kesinlikle terapi' ifadelerini kullanıyor.
'Para vermeleri şart değil'
Solmaz, hayvanların olduğu bölüme girişte
10 lira ücret aldıklarını ve karşılığında hayvanları beslemek için yem
verdiklerini söylüyor ve ekliyor 'İlla içeri girmeleri, 10 lira vermeleri de
şart değil. Bu havayı teneffüs etsinler. Aldığımız ücreti insanlar 'Orada bir
tas yem veriyor, 10 lira' zannediyor. Hayır, öyle değil. Orada alınan bir tasın
parası falan değil. Orada çocukların ödediği şey şu: Bir, bir cana
dokunuyorsan, o cana bir katkın olacak. Bu bir ders. İki, orada o hayvanlara
çocukların dokunabilmesi için onun arkasında çok ciddi bir emek var. Bu
hayvanların kendi bakımları var, yemeleri içmeleri var. Bu hayvanların sağlık
ücretleri var.'
AVM'lerde harcanan parayla kıyas
edilemez
'İnsanların genel bir ücret almamıza
takıldığını görüyorum. Bunu da anlayamıyorum. Bu mantığı anlayamadığım için
buraya geldim' diyen Solmaz, 'Çocukların bu kadar mutsuz olduğu ve tekdüze
büyüdüğü bir yerde insanlar hemen şeye bakıyor? Hayvan sevmek için 10 lira
alınır mı? Biz iki sene önce de 10 lira alıyorduk. Hala 10 lira alıyoruz. Biz
bunu 12,5 yapmadık, 15 yapmadık. Niye? Daha fazla çocuk dokunabilsin diye. Onu
da almazsak burada yaşayamayız.
AVM'lerde oyun alanlarında verdikleri paraların daha küçükleriyle
buralarda çocuklarını mutlu edebilirler' şeklinde konuşuyor.
'Hep alma üzerine kurulmuş bir düzen var'
Çocukların hayvanlarla yaşadıkları
deneyimin onları etkilediğini söyleyen Solmaz, 'Bazı çocuklar bir sonraki gelişlerinde küçücük bir mama alıp
geliyor, hayvanların yanına yine parasını verip giriyor ama '˜Ben onlara küçücük
bir şey aldım' deyip hayvanlara veriyor. Çocuğun kendinden fazladan onlara bir
şey verme isteği ben bunu çok önemsiyorum. Çünkü toplamda hep alma üzerine
kurulmuş bir düzen var. Alma üzerine algılanmış bir nesil var. Her şeyi onun
hizmetine sunulmuş gören bir nesil var. Aslında biz hepimiz bir bütünün
parçasıyız. O döngünün içinde alırken vermemiz de gerekiyor. Aslında bu orantı
bire bir olmak zorunda değil. Ne kadar veriyorsan ve bunu başkası görmüyorsa
aslında vicdanını o kadar temiz suyla yıkıyorsun.'
'Her çocuk bir hayvanla büyümeli'
'Her çocuk bir hayvanla büyümeli' tezini
savunan Solmaz, 'Bir kedi, bir kuş, bir balık, bir köpek neyse.. Bir hayvana
dokunmalı, paylaşmalı onu hissetmeli. Anlamaya çalışmalı. Buna bir parça hizmet
ederse yaptığımız şey tabi ki keyif alırız. Ayrıca ben buraya gelen grup
çocuklara mesela programın sonunda soruyorum: '˜Sokakta gördüğünüz hayvana taş
atacak var mı aranızda?' Hiç yok. '˜Peki onlara su, yemek koyacak mısınız?'
'˜Evet.''
'Hayvanla büyüyen çocuk kötü olmaz'
Solmaz, 'Benim bir sözüm var burada
gözlediklerimden çıkardığım bir söz; '˜Hayvanla büyüyen bir çocuk kötü bir çocuk
olmaz. O damardan kötü insan büyümez'' diyor ve devam ediyor, 'Burada hayatına dokunduğumuz her çocuk
değişiyor. Bunu buraya devamlı gidip gelen çocuklarda gözlemliyorum. Birkaç
gelişten sonra değişiyor çocuk. Mesela ilk seferinde hayvana dokunuyor, yem
veriyor ama bakıyorum arada tekmeliyor. Onu uyarıyorum. Bir daha uyarıyorum.
Anlatıyorum.
Bir de çocuklar bencil büyüyorlar. Her şey onlar için. Yıkabilir, kırabilir dökebilir,
kirletebilir. Hayır, öyle değil. Mesela ben diyorum çocuklara; bu hayvanlar
sizin oyuncağınız değil, oyun arkadaşınız. Sadece siz oynamayacaksınız, onların
da oynamasına izin vereceksiniz.'
'Şehrin çocukları faydalansın'
Amacının şehrin çocuklarının en yüksek
oranda faydalanması olduğunu tekrarlayan Solmaz, Milli Eğitim ve yerel
yönetimlerle bu konuda görüştüğünü anlatarak, 'Milli Eğitim'in doğa ve hayvanla
ilgili projeleri için ortaklaşa ne yapabiliriz diye konuştuk. Okullarda seminer
verip vermeyeceğimi sordular. Veririm dedim bir karşılık da beklemem. Bunlar
tabi Milli Eğitim Müdürlüğüne, yöneticilerine ne kadar ne katmaz bilemem ama öğrencilere
çok şey katar. Milli Eğitim'in burayı değerlendirmesini isterim' diyor. Solmaz,
toprağa ayak basan bir neslin, üzerindekini merak edeceğini böylece
koruyacağını da savunuyor; 'Koruma sevmekle başlar. Sevmezsen bir şeyi
koruyamazsın ki.'
'Tezini burada yazan var'
Solmaz, çiftliğin sadece çocukları
cezbetmediğini de söylüyor 'Burası emekliler için de çok iyi bir yer aslında.
Burada kitap okumaya gelen kadınlar var. Geliyorlar, çocuklar burada gezerken,
çay söylüyorlar kitap okuyorlar. Tezini burada hazırlayan öğretim görevlileri
var. Münferit, güzel şeyler oluyor.'
'Kendi ritmini bozmayan yerleşim'
Solmaz son olarak, işin özünü şu
sözleriyle anlatıyor; 'Özünde bu işin çekirdeğinde bir yaşamını bir yerden
noktalayıp başka bir yere geçen bir insanın ya da iki insanın buradaki hayata
bakışı var, çabaları var, emekleri var. Buraya gelen insanların bunu görmesini
istiyorum. Çünkü burada bir emek var. Burada her tarafta bir dokunuş var. Her
tarafta bahçe var. Ama böyle bir bahçe yok. Ve burada gelene göre düzenlenmiş,
o baktığı zaman şunu görsün diye bir şey de yok. Mümkün olduğunca doğallığına
dokunulmamış, doğanın içinde kalmış, doğanın kendi ritmini bozmayan bir
yerleşim var burada.'