AB'ye '˜Soylu' tepki

Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu ve Bulgaristan Ankara Büyükelçiliği işbirliği ile Edirne Valiliği'nin ev sahipliğinde '˜Sınır Güvenliği ve İşbirliği' konferansında konuşma yapan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Türkiye'nin kimsenin tampon veya bariyer ülkesi olmadığını söyleyerek 'AB tarafı, sürekli bir şeyleri eksik yapıyor, bahaneler üretiyor. Bu konuştuğumuz manzaraları başka türlü konuşuruz' dedi.

TAKİP ET
Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu ve Bulgaristan Ankara Büyükelçiliği işbirliği ile Edirne Valiliği'nin ev sahipliğinde '˜Sınır Güvenliği ve İşbirliği' konferansı düzenlendi. Konferansa Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Bulgaristan İçişleri Bakanı Valentin Radev, Bulgaristan Ankara Büyükelçisi Nadezhda Neynsky, AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Christian Berger, Frontex Direktör Yardımcısı Berndt Körner ve Edirne Valisi Günay Özdemir katıldılar Ramada Otel'de düzenlenen konferansta konuşma yapan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 21'inci yüzyılın yeni sorunlar getirdiğini söyleyerek; 'Bunu kimse hayal etmemişti. Kimya gelişince hep birlikte tıbbi ihtiyaçlar gelişir zannetmiştik. Oysa eroinden daha ölümcül uyuşturucular Avrupa'nın göbeğinde bitti. İnternetin bilgi ve heyecanını düşünmüştük. Ama aynı zamanda terör tekniklerinin, bomba yapımının da üretebildiği bir okul olabileceğini hiçbirimiz tahmin etmemiştik. Örnekler çoğaltılabilir. Ne yazık ki şartları ne olursa olsun bu yüzyılı bir şekilde yaşamak, yönetmek ve insanlığı zarar görmekten hep birlikte korumak zorundayız' ifadelerine yer verdi. Sınır ve göç kavramlarının neredeyse insanlık tarihi kadar eski olduğunu ifade eden Soylu; 'Hatta sınırlar yokken bile göç vardı. Ama günümüzde bu iki kavramın da tanımı 21'inci yüzyıl tablosu içinde değişime uğramıştır. Artık iki devlet arasına bir tel çekmekle işler yürümüyor. Çünkü insanlar sadece yeni bir hayat kurmak veya zenginleşmek için göç etmiyor. Bombalardan, terörden, ölümden kaçan yüzbinler, milyonlar, sefalet içerisinde çocuklarıyla, aileleriyle, kurtarabildikleri birkaç parça eşyalarıyla bir anda sınırınıza geliyor, içeri girmek istiyorlar. Ne yapacaksınız? Onlara ateş mi edeceksiniz? Kurşuna mı dizeceksiniz? Onlarla beraber uyuşturucu kaçakçıları da gelmeye çalışıyor. Teröristler de sınırdan sızıp ülkenizin içerisinde eylem yapmak veya ülkenizden geçip Avrupa'ya gitmek istiyorlar. Buna ne yapacaksınız? '˜Paris'te bomba patlatacaksan sorun yok, geçebilirsin' mi diyeceksin? Sınır ve göç yönetimi artık kendi içerisinde hem büyük bir güvenlik sorunudur hem sosyal hem de bir güvenlik ekonomisi sorunudur. Başka ülkelerde insan kaçakçılığı konusunda uzmanlaşmış suç örgütleri tıpkı küresel şirketler gibi göç yolları üzerindeki ülkelerde lokal faaliyetlerde bulunabiliyorlar. Sahte pasaport imalatı yapabiliyorlar. Bu insanların para trafiği söz konusu olunca alternatif banka sistemleri kurabiliyorlar. Kripto paralarla bir şekilde ekonomik göçü de temin edebiliyorlar' dedi.'Küresel işbirliğiyle çözülür'Göçün bu riskli halinin, ülkelerin güvenliğe daha fazla yatırım yapmalarına ve dolayısıyla ekonomilerinden bir fazlalık oluşmasına yol açtığına dikkat çeken Soylu; 'Bütün bunlar sınır yönetiminin artık basit ve tek taraflı bir mesele olmaktan çıktığını göstermektedir. Mesele artık küresel bir meseldir ve küresel işbirliğiyle çözülmek zorundadır. Göç ve sınır yönetimi konusu Türkiye için dünya ortalaması üzerinde bir karmaşıklığa sahiptir. Suriye ve Irak'a toplam bin 295 kilometrelik sınırımız var. Özellikle Afganistan'dan gelen göçün yoğunlaştığı İran ile olan sınırımız ise 560 kilometredir. Avrupa kıyılarına Karadeniz'den, Ege'den ve Akdeniz üzerinden erişim var. Bu 3 denizin güvenliği konusunda yine biz sorumluyuz. Bu da yaklaşık 6 bin 500 kilometredir. İçeride yıllardır PKK terörü ile mücadele ediyoruz ve PKK bu bölgedeki hem uyuşturucu kaçakçılığında hem insan ticaretinde, hem de diğer kaçakçılık ve organize faaliyetlerde önemli bir aktördür. Onun sınırlarımız dışındaki şubesi ise YPG'dir' sözlerine yer verdi.'ABD, YPG'yi destekliyor'YPG'nin, ABD tarafından desteklendiğini söyleyen Soylu; 'Silah ve eğitim veriyor. Bazı Avrupa ülkeleri de onlarla kol kola giriyor. Kusura bakmasınlar ama Avrupalı dostlarımız da bu terör örgütüne gayet sempatik davranıyor. Bir de bunların ortasında Deaş var. İslami bir örgüt olduğunu iddia ediyor. Ama ne gariptir ki Müslüman ülkelere saldırıyor. Yakaladığımız Deaşlıların içerisinde azımsanmayacak kadar Avrupalı, batılı militanlar var. Bir Fransız, İngiliz veya Belçikalı sakal bırakıyor, bir şekilde kaçak yollarla Deaş saflarına geçiyor. Batıdan doğuya sentetik uyuşturucu ticareti var. Bunun rotası Türkiye'den geçiyor. ABD nasıl yaptıysa Deaş ile YPG'yi anlaştırdı. Anlamadığım bir şey daha var; Deaş çekiliyor. Nereye gitti? Farkında mısınız? Bu oyunun, tuzağın farkında mısınız? Avrupa bu tuzağa nasıl geldi? Biz bu Deaşlılarla Türkiye'nin sınırına geldikleri zaman bire bir müzakerelerde de yapıyoruz. Onlara nasıl bir düşünce içerisinde olduklarını anlatıyoruz. Hâlâ gözlerinde nefret var' dedi.'Avrupa bedelini ağır ödeyecek'Türkiye sınırlarından Avrupa'ya gittiği tespit edilen tek bir Deaşlının bulunmadığını söyleyen Soylu; 'Avrupa çok büyük bir tuzağa geldi ve yine farkında değil. Her gün kendi ülkelerinde eylem yapabilecek kabiliyet ve kapasiteyi YPG ile Deaş'ın anlaşması sonucu içlerine kabul ettiler. Bunun bedelini Avrupa çok ağır ödeyecek. Koskoca Avrupa, okyanus ötesi bir ülkenin uydusu formuna düşmüş durumda. Kendi toplumuna bunu anlatamayacak. Bombalar patlayınca, eylemler yapılınca Avrupalı siyasetçiler ve devlet adamları tv'ler karşısına çıkamayacak. Çok tehlikeli bir oyun oynanıyor ama herkes üç maymunu oynuyor. Biz ülkeleri yönetiyoruz. Hepimiz milletlere karşı ama en önemlisi insanlığa karşı sorumluyuz. Ben bu sorumlulukların yerine getirildiğini sanmıyorum. Herkes güzel arabalarına biniyor ama acımasız ölümleri herkes seyrediyor. Akşamları da dostlarıyla kahkahalar eşliğinde yemekler yiyorlar. 21'inci asır iyi başlamadı, bir çılgınlıkla başladı. İngiltere'nin göbeğinde ağır makinalı silahlarla özel harekât polisleri bekliyor. Almanya'nın göbeğinde ağır makinalı silahlarla polisler bekliyor. İnsanlar metrolara binip binmemekten ürküyorlar. Bir terör virüsü dünyanın her tarafına hem de düzensiz göç üzerinden yaygınlaşıyor. Bu hepimizin sorunudur. Dünyada küçük, büyük ülke kalmadı. Dünyada stratejik ülkeler var. Bizler dünyanın en stratejik ülkeleriyiz. Bunu iyi yönetme sorumluluğu da bize aittir' ifadelerine yer verdi.'Afganistan uyuşturucusunu kim yönetebilir?' Son günlerde Afganlıların, Afganistan'dan Türkiye'ye tek başına gelmediğini söyleyen Soylu; 'Biz önce kabahati İran'da bulduk. İran'da 2 milyonun üzerinde Afganistanlı var. Dedik ki; '˜İran herhalde bize bir yükleme yapıyor.' Sonra göç yolunu kontrol ettik ve Afganistan rotası üzerinden Türkiye'ye geçiyorlar. Afganistan'da kim hakim? ABD, Avrupa'yı tekrar başka bir tehdit ile karşı karşıya bırakıyor. Bizim baş belamız olan bir büyükelçi, burada Afganistan büyükelçisi oldu ve orada bir takım şeyleri kurcalamaya, karıştırmaya başladı. Göç, vekalet savaşları gibidir. Terörizmi, kaosu, karışıklığı başka ülkelerin içerisine yıkmak gibi göç de ülkelerin istikrarını ve aynı zamanda iç kamu düzenini bozmaya yönelik yeni bir araç olarak kullanılmaktadır. Bu bir tehlikedir. Eğer bunlar değerlendirilecekse bu konferansların katkısı olur. Eğer sadece teknik 4-5 konu değerlendirilecekse buna ihtiyacımız yoktur. Biz zaten kendi işimizi kendimiz görüyoruz. Burada bir ortak akıl üretmek zorundayız ve burada hepimiz sorumluyuz. Biz eğer bu ortak akılı üretmezsek toplumlarımıza cevap veremeyiz. Hangi Avrupa ülkesi 14 bin Afgan'ı uçaklarla kendi ülkelerine gönderdi? Bir Avrupa ülkesinde ortalama 3-4 bin tane ani göç dalgası olsa olağanüstü toplantılar yapıyor. '˜Acaba ne oluyor?' diye telefonlarımız çalmaya başlıyor. Doğudan batıya bir de doğal uyuşturucu rotası var. Doğudan batıya gelen uyuşturucunun ana merkezi neresidir? Afganistan. Peki, Afganistan'da bu uyuşturucu meselesini kim yönetebilir? Göçü kim tetiklemek istiyorsa aynıları. Bir başka mesele ile karşı karşıyayız. Bunun da rotası maalesef Türkiye'den geçiyor. Bu uyuşturucunun bir kısmı da Türkiye'de kalıyor. Türkiye böyle bir tabloyu yönetmeye çalışıyor' dedi. 'Kimsenin tamponu veya bariyer ülkesi değiliz' Türkiye için sınırlarını tümden kapatmanın bir seçenek olmadığını belirten Soylu; 'Çünkü bu insanlarla, bizim aynı zamanda tarihi ve kültürel bağlarımız var. Bir kısmı akrabamız. Bir kısmı dindaşımız. Türkiye göçü önlemeyi̇ değil, yönetmeyi tercih etmiştir. Ama Avrupa, göçü önlemeyi tercih etmiştir. Bizim başka seçeneğimiz yok. 31 milyar dolar para harcadık. Maliyeti 30 değil 300 milyar dolar olsa da Türkiye'nin hassasiyetleri ve anlayışı, başka türlü davranmasına imkân vermemektedir. Fikir ayrılıklarımız olsa da Avrupa, bu meselede bizim doğal paydaşımızdır. Çünkü bu insanların önemli bir bölümü bizim üzerimizden geçip Avrupa'ya gitmek istiyorlar. Türkiye elbette üzerine düşen bütün sorumluluklarını yerine getirmekte ve getirmeye devam edecektir. Ancak Türkiye, kimsenin tamponu veya bariyer ülkesi değildir. Burada bir yük varsa, bunun paylaşılması gerekmektedir. Günlük geçişler 2015'te ortalama 7 bin seviyesindeydi. Türkiye kendi çabalarıyla bunu 2 binlere kadar çekmeyi başarmıştı. Yine Türkiye'nin önerileri doğrultusunda 18 Mart 2016'da imzalanan mutabakat neticesinde günlük ortalama 78'e kadar gerilemiştir. Nasıl gerilediğini biliyor musunuz? Benim, Avrupalı dostlarıma sitemim var. Sahil Güvenlik Komutanlığı'mız, kendi kapasitesinin 4 katından daha fazlasını çalışıyor. Bir taraftan düzensiz göçü önlemeye çalışıyor, bir taraftan da o denizlerde bir canı kurtarabilmek için büyük bir mücadele ortaya koyuyorlar. Ama ben samimi bir değerlendirme olduğunu görüyor değilim. Bakanlık yaptığım dönemde elimizi rahatlatacak bir adım atıldığını, maalesef görüyor değilim. Mutabakat kapsamında şimdiye kadar bin 626 düzensiz göçmeni adalardan aldık ve bire bir formülü kapsamında 13 bin 735 Suriyeli, AB ülkelerine gönüllü olarak yerleşti. Bu yeniden yerleştirme sürecini de Birlemiş Milletler Mülteciler Yüksek Konseyi ile işbirliği içinde gerçekleştirdik. Karadeniz'de 2017 Kasım-Ağustos ayları arasında bir düzensiz göç yolu oluşturma girişimleri̇ oldu. Başta sahil güvenlik komutanlığımız olmak üzere, karadan çıkış noktalarında jandarma ve emniyetimizle beraber kısa bir sürede bu geçişi kapatmayı başardık. Yine 2000 yılında Türkiye'nin girişimleriyle oluşturulan Karadeniz'e Sahildar Devletler Sahil Güvenlik Teşkilatları İşbirliği Forumu'nun çalışmalarının da Karadeniz'in güvenliği açısından çok önemli başarılara imza attığını, bunun diğer işbirliği platformlara örnek olması gerektiğini vurgulamak isterim' sözlerine yer verdi. '348 milyon Euro'luk 53 proje tamamlandı'İçişleri Bakanlığı'nın, 2002 yılından bu yana AB Kaynaklı Fonlardan etkin olarak yararlandığını söyleyen Soylu; 'Bakanlığımız merkez birimleri̇ ve bağlı kuruluşları tarafından, AB müktesebatının üstlenilmesi, idari ve kurumsal kapasitemizin geliştirilmesi doğrultusunda; organize suçlarla mücadele, temel haklar, sivil toplum, göç ve iltica, entegre sınır yönetimi, kamu yönetimi reformu ve iyi yönetişim alanlarında AB projeleri uyguluyor. Biz, kendi tedbirlerimizi alırken ortaya koyduğumuz maliyetler, bunların kat be kat üzerindedir. Sadece İran tarafından düzensiz göç gelmesin diye yaptığımız sınır duvarları ve entegre sınır yönetiminin maliyeti bütün bu saydıklarımın kat be kat üzerindedir. Şimdi Hakkari sınırında yapacağımız duvarları ve entegre sınır yönetimi var. Bizim aldığımız tedbirler ve oluşturduğumuz maliyetler bunların çok üzerindedir. Bakanlığımız merkez birimleri ve bağlı kuruluşları tarafından bugüne kadar toplam bütçesi 348 milyon Euro olan 53 proje tamamlanmıştır. Bu sadece 2011 göç dalgasıyla ilgili bir değerlendirme değildir. Toplam bütçesi 165 milyon Euro olan 13 projenin uygulaması da devam etmektedir. Ayrıca toplam bütçesi 298 milyon Euro olan 28 projenin ihale süreçleri ise devam etmektedir. Genel olarak ise Türkiye-AB mali işbirliği kapsamında bakanlığımıza ait toplam 94 proje finanse edilmiş olup bu projelerin bütçelerinin toplamı 811 milyon Euro'dur. Yine Fronteks i̇le 2012 yılında bir mutabakat zaptı, 2014-2016 yılları arasında bir işbirliği anlaşması imzalanmıştır. Halen 2018-2020 arasını kapsayacak yeni bir işbirliği planı çerçevesinde görüşmelerimiz devam etmektedir' dedi.'AB sürekli bir şeyleri eksik yapıyor'AB'nin sığınmacı malı̇ imkân mekanizması çerçevesinde taahhüt ettiği̇ ilk 3 milyar Euro'luk dilimden 1,93 milyar Euro'nun Türkiye'ye aktarıldığını açıklayan Soylu; 'Bunun da şu ana kadar kullanılanı 9 milyon Euro civarındadır. Çünkü buradaki mekanizmalarda ciddi bir sıkıntı var. Şu anda bugüne kadar 6 milyar Euro'nun gelmiş olması lazımdı. Maalesef bu sıkıntılı mekanizmalar vasıtasıyla bu işlevsellik istenilen derecede oluşmamaktadır. AB komisyonu ikinci 3 milyar Euro'ya yönelik çalışmaları başlatmıştır. Buradan varmak istediğim nokta şudur; Türkiye ve Avrupa Birliği arasında, sınır komşularımız arasında göçü yönetmek ve düzensiz göçle mücadele etme anlamında aslında bir işbirliği ve gayret var. Bunu inkâr edemeyiz. Ancak bir noktada sürekli tıkanıyoruz. AB tarafı, sürekli bir şeyleri eksik yapıyor. Türkiye, vatandaşlarına Schengen Vizesi uygulanan tek aday ülkedir. Geri kabul anlaşmasının bir bölümünün uygulanmasıyla, biraz önce ifade ettiğim günlük ortalama geçiş rakamlarını yakaladık. Ancak yasal göçün teşvik edilerek, düzensiz göçün önlemesi amacıyla tasarlanan gönüllü insani kabul programı da 18 Mart mutabakatının önemli bir unsurudur. Bu programın da bir an önce işler hale getirilmesi bekliyoruz' ifadelerine yer verdi.'AB bahaneler üretmektedir'2016 yılının ilk yarısında, başta İçişleri Bakanlığı olmak üzere, ilgili tüm kamu kurumlarının yoğun çalışmalarıyla vize serbestesi yol haritasında yer alan 72 kriterin 65'ini yerine getirdiklerini açıklayan Soylu; 'Geri kalan kriterlerin taahhüdünü de gerçekleştirdik. Hatta çok tartışılan kriterler var. Ancak maalesef bu mesele birtakım ön yargılara takılmış durumdadır. AB, vize serbestesini Türkiye'ye vermemek için türlü bahaneler üretmektedir. Yakın zamanda katılım öncesi yardım fonlarında kesintiye gidilmesi yönünde bir karar alındı. Bu kararın, ilişkilerimizde bir güven problemi oluşmasından başka bir sonuç doğurmayacağını da açık bir şekilde ifade etmek isterim. Bizim ülkemizde bir söz var; '˜maksat üzüm yemek mi, bağcıyı dövmek mi?' diye. Eğer Avrupa Birliği'nin amacı, Ortadoğu'dan mülteci akınını durdurmak, yaşanan can kayıplarını engellemek, Avrupa ülkelerinin sınırlarında, Avrupa medeniyet ilkelerine uymayan görüntüleri engellemek ve terörün Avrupa'ya sızmasını önlemek ise bunun yolu Türkiye ile ilişkilerde bağımlı ortaklık değil, eşit ortaklık fikrine kendini alıştırmaktan geçmektedir' dedi.'Dünya için ağır bir sorumluluk yüklendik'Türkiye, göçü hafif gevşetmesi durumunda Afganistan'dan Afrika'ya, Suriye'den Irak'a kadar herkesin Avrupa'ya koşacağını söyleyen Soylu; 'Biz engelliyoruz, tedbir alıyoruz diye oradan girişlerde bir durgunluk söz konusudur. Yoksa bu konuştuğumuz manzaraları başka türlü konuşuruz ve konuşmak zorunda kalırız. Daha zor durumda konuşmak zorunda kalırız. Politikalarımız birbirimizle örtüşmeyebilir. Anlayışımız birbirimizle örtüşmeyebilir ama ortak menfaatlerde, insani kriterlerde buluşmanın yolu mutlaka vardır. Türkiye, uluslararası işbirliği noktasında gereken her adımı atmaya gayret etmiştir. Avrupa'nın yükü bizimkı̇ kadar ağır değildir. Az bir yatırımla ciddi bir getiri elde edebilir. Ama bu meseleye bir siyasi güç savaşı olarak bakmamak gerekir. Masum insanlardan korkmamıza gerek yoktur. Bir insanın yemesi için bir ağız gerekir ama aynı zamanda çalışması için de iki kol gerekir. Bizim anlayışımız, insana inanan bir anlayıştır. Türkiye hem kendisi için hem dünya için ağır bir sorumluluk yüklenmiştir. Bundan gocunuyor değiliz. Biz sadece bu sorumlulukta Avrupa'nın bütün medeniyet değerleriyle beraber samimi bir şekilde yanımızda olmasını istiyoruz. Bu toplantı ve sizleri aramızda görmek, bize gerçekten mutluluk ve umut vermektedir' sözlerine yer verdi. Soylu'nun konuşmasının ardından Bulgaristan İçişleri Bakanı Valentin Radev, AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Christian Berger ve Frontex Direktör Yardımcısı Berndt Körner de birer konuşma yaparken; toplantı basına kapalı devam etti.