100 yılda Türk kadını
Trakya Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Doç. Dr. Cemile Arıkoğlu Ündücü, '˜Kamu Hayatında Türk Kadını' konulu konferansta yaptığı sunumda Türk kadınının, 19 Mart 1919 tarihinde ilk kez Milli Eğitim Bakanı Ali Kemal Bey'in, üniversitede felsefe fakültesinde, kadınlara özgü derslerine katıldığını açıkladı. Ündücü, 1919 yılında İngiltere'deki kadınların ise üniversiteye erkeklerin vekâletiyle girebildiğine dikkat çekerken 2016 yılında ise Türkiye'de 2 milyon 86 bin 294 kadının okuryazar olmadığını açıkladı.
Trakya Üniversitesi Eğitim Fakültesi ve Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği Edirne Şubesi işbirliğinde '˜Kamu Hayatında Türk Kadını' konulu konferans gerçekleştirildi. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı etkinlikleri kapsamında Eğitim Fakültesi konferans salonunda düzenlenen etkinlikte Trakya Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Doç. Dr. Cemile Arıkoğlu Ündücü sunum yaptı.
Gazeteci
Yazar Özlem Özdemir'in '˜İlham Veren Cumhuriyet Kadınları: Öncü Kadınlar'
kitabının katılımcılara hediye edildiği konferansa, Trakya Üniversitesi Eğitim
Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sevinç Sakarya Maden, Türk Üniversiteli Kadınlar
Derneği Edirne Şubesi Başkanı Vildan Yazıcı, akademisyenler, dernek üyeleri ve
öğrenciler katıldılar. Konferansın açılış konuşmasını Prof. Dr. Sevinç Sakarya
Maden yaptı. Maden, tüm katılımcıların 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nı ve
Cumhuriyet Haftası'nı kutlarken; 'Millet egemenliğine dayanan Cumhuriyet
idaresi, Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlıkla bağlı olan herkese bir fert olma
hakkını verdiği gibi, aynı zamanda sorumluluklar da yüklemiştir. Cumhuriyet,
modern dünyanın kavram ve değerleriyle Türk insanını tanıştırmakla, gerek
erkek, gerekse kadınların ufkunu açmış; yaratıcı gücünü ortaya çıkarmıştır.
İstiklal Savaşı'ndaki Şerife Bacı'lar gibi Cumhuriyet döneminde de çok sayıda
öncü kadın, tarihe damgasını vurmuştur' ifadelerine yer verdi.
Maden'in
konuşmasının ardından programda bir konuşma da Türk Üniversiteli Kadınlar
Derneği Edirne Şubesi Başkanı Vildan Yazıcı yaptı. Yazıcı, konuşmasında derneğin
2002 yılında Edirne'de kurulduğunu belirtirken; 'Kuruluşumuzdan itibaren
kadının güçlenmesi ve hayatın her yerinde yer almasını sağlamak için çalışmalar
yaptık ve yapmaktayız. Yaptığımız çalışmaların diğer ayağı da üniversitedeki
öğrencilerimizdir. Bu bağlamda burs vererek onlarca öğrenci mezun ettik. Bizim
bursumuz, bir başarı bursudur. Bu bursu verdiğimiz öğrencilerimizin yüzde 50'si
eğitim fakültesi öğrencileriydi. Sizin aldığınız eğitimlerin katmadeğer
yaratacağına inandığımız için sizlerle birlikte olmak, birlikte eğitim
çalışmalarında bulunmak bizim için çok özel çalışmalardır' dedi.
'İlk iş toplumu dönüştürmek'
Yazıcı'nın
konuşmasının ardından konferansta Doç. Dr. Cemile Arıkoğlu Ündücü, '˜Kamu
Hayatında Türk Kadını' konulu sunumunu gerçekleştirdi. Üncücü, sunumunda
kadınların dünyadaki durumunun yanı sıra Türk kadınlarının Cumhuriyet öncesi ve
sonrası dönemleriyle bugünkü durumu hakkında bilgiler verdi. Ündücü, kadının
statüsünün değişiminin, toplumun zihniyetinin değişiminden bağımsız
olamayacağını söylerken; 'Bilinçli yurttaşı yetiştirmek ve toplumu dönüştürmek,
yapılacak ilk iştir' sözlerine yer verdi.
'Fransız Devrimi sonrası mücadele başladı'
Tarihsel
süreç içinde kadın ve erkeğin ilişkisinin güç mücadelesi olarak algılandığını
söyleyen Ündücü; 'Tarım ekonomisinin kas gücüne dayanmasından dolayı erkeğin
egemenliğine dayalı toplumun ortaya çıkmasının temelleri atılmış. Kadının
kamusal hayata katılımı ve birey olarak var oluşunu ilk kez duyurması, Fransız
Devrimi sonrası yayınlanan Yurttaş ve İnsan Hakları Bildirisi ile ivme
kazanmış. Ama burada kast edilen insan ve yurttaş kavramının içerisine sadece
erkekler alınmıştır, kadınlar yok sayılmıştır. Devrim ilkeleri dışında tutulan
kadınlar, bundan sonra kendi hakları için mücadele başlamışlardır' dedi.
'Bugün bile bazı başlıklar tartışılıyor'
Ündücü,
19'uncu yüzyılda Osmanlı Devleti'nde başlatılan batılılaşma hareketlerinin,
kadının toplumsal yaşamına yansıdığını belirtirken; 'Devletin tüm
kurumlarındaki bu dönüşüm, Osmanlı kadınlarının da dönüşümünü hızlandıracaktı.
Biz, Osmanlı dönemi batılılaşma hareketlerini 1839 yılıyla başlatırız ve
Osmanlı'nın Tanzimat süreciyle birlikte 1908 yılı İkinci Meşrutiyet veya
Hürriyetin İlanı olarak bildiğimiz döneme kadar Osmanlı Devleti'nde kadın ve
erkeğe dair örtünme konusu, çok eşli evlilik, miras hakkı, mahkeme tanıklığında
eşitlik hakkı talebi, kadının çalışma yaşamından uzak oluşu, kadının siyasi
alanda erkeklerle aynı haklara sahip olmak talepleri tartışılıyordu. Bugün hâlâ
bazı başlıkları tartışıyor olmamız da aslında biraz dikkat çekmemiz gereken
konulardır' ifadelerine yer verdi.
'İlk savunucular erkek aydınlardı'
Kadın
haklarının ilk savunularının, kadınlar tarafından değil; Tanzimat'ın erkek
aydınları tarafından yapıldığını açıklayan Ündücü; 'Örneğin; Şinasi'nin Şair
Evlenmesi kitabında görücü usulü evlenmeye karşı gelmesi gibi. Bu dönemde
kadına dair ne kadar bilgi varsa hep erkek entelektüellerin görüşü çerçevesinin
dışına çıkmamış. Meşrutiyet'in ilanıyla kadın dergilerinin sayısında inanılmaz
bir patlama gerçekleşiyor. Bu dergiler, kadınların kendilerini birey olarak
ifade etmelerini sağlamıştır. Ancak söz konusu dönemde özellikle kamusal hayata
katılım noktasında daha çok yardım ve hayır dernekleri biçiminde kendilerini
gösterebildiklerini görüyoruz. Bununla birlikte eğitim, kültür ve ülke
sorunlarına çözüm arayan siyasal amaçlı dernekler de göze çarpmaktadır' dedi.
'Kadın örgütlenmesinde savaş önemliydi'
Kadın
örgütlenmesinde ve kadının kamusal yaşama katılmasında Türkiye'deki savaşların
çok büyük bir önemi olduğunu söyleyen Ündücü; 'Birinci Dünya Savaşı ve 1914'te
başlayan savaş, bizde 1918 yılında bitmedi. 1922 yılına kadar yıllarca süren
büyük bir mücadeleyi verdik. Birinci Dünya Savaşı'nın arkasından başlayan
Kurtuluş Savaşı'ndan dolayı özellikle erkeklerin cephede olması ve kamusal
alanda bıraktıkları boşluklar, bir anlamda kadınların bu boşlukları
doldurmasına zemin hazırlamıştır. Kamu alanına itilen kadınlar, silah ve gıda
fabrikalarından tutun da sanayi ve hizmet sektörlerine kadar girebilme imkânı
bulmuşlardır. Kadınları, tam olarak kamusal alanın içinde gördüğümüz yer;
Kurtuluş Savaşı ile birlikte ve ertesinde cephede, cephenin gerisinde,
meydanlarda, mitinglerde olduklarını; yabancı ülkelere protesto telgrafları
çekip ayrı bir kamuoyu oluşturmaya ve yabancı ülkelerin temsilcilerini
aydınlatmaya çalıştıklarını biliyoruz' ifadelerine yer verdi.
'Tam katılım Medeni Kanunla oldu'
Kadının
kamusal alana katılımı için ilk yapılan işin Tevhid-i Tedrisat Kanunu olduğunu
açıklayan Ündücü; 'Kanun ile kız ve erkek öğrencilerin birlikte eğitimi
sağlanmıştır. Bir diğeri de bizzat kadının kılık ve kıyafetine yönelik bir yasa
çıkarılmamış olmakla birlikte hem Şapka Kanunu, hem de bu kanun çerçevesinde
yerel yönetimler çarşaf ve ferace gibi kıyafetlerin giyilmesini yasaklamışlar.
Kamusal yaşama tam anlamıyla katılım, 1926 yılında gerçekleştirilen Medeni
Kanun ile oldu. Çok eşli evlilik yasaklandı, resmi nikâh kurumu getirildi,
miras hukukunda cinsiyet ayrımcılığı giderildi, kadına da boşanma konusunda
erkeklerle aynı haklar verildi' dedi.
'Kadınlar Halk Fırkası'nı kurdular'
Kadınlara
1934 yılında seçme ve seçilme hakkı verilmeden önce Osmanlı'nın son döneminde
siyasi faaliyetlerde bulunan kadın dernekleri bulunduğunu açıklayan Ündücü;
'Cumhuriyet'in akabininde ise özellikle direniş ve mitingler düzenleyen aydın
ve eğitimli kadınlarımızın bir araya gelerek 1923 yılında Nezihe Muhiddin
başkanlığında Kadınlar Halk Fırkası'nı kurduğunu, yine bir kadın dergisi olan
Süs Dergisi'nden duyurduğunu görüyoruz. Partinin amacı; kadının, sosyal,
ekonomik ve siyasal alanlarda haklarını elde etmeleri ve gelişmelerini
sağlamaktır. Ama partinin kurulduğu tarihe baktığımızda henüz böyle bir partide
ne kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmiş, ne de böyle bir partinin
oluşumuna izin verilmiştir. Dolayısıyla bu oluşum, bugün de yaşamını devam
ettiren Türk Kadınlar Birliği'ne dönüştürülmüştür' sözlerine yer verdi.
En az kadın milletvekili İYİ Parti'de
Kadınların
siyasete katılmalarının 1930 yılında belediye seçimleri ve 1934 yılında seçme ve
seçilme haklarını elde etmesiyle gerçekleştiğini söyleyen Üncüdü; 'Böylece 1935
ve 1939 yılları arasında TBMM'de 18 milletvekiliyle kadınlarımız ilk defa
temsil edilme hakkını kazanmışlardır. Fatma Memik de ilk Edirne milletvekili
olarak kentimizi temsil eden kadın milletvekilidir. 2018 yılı Haziran ayı
seçimine baktığımızda şu anda parlamentomuzda 600 milletvekili içerisinde 104
tane kadın milletvekilimiz var. Siyasal partiler içerisinde bugün AK Parti'de
291 milletvekili var; bunların 238'i erkek, 53'ü kadındır. CHP'de 142
milletvekili var; bunların 124'ü erkek, 18'i kadındır. MHP'de 49 milletvekili
var; bunların 45'i erkek, 4'ü kadındır. HDP'de 65 milletvekili var; bunların
39'u erkek, 26'sı kadındır. İYİ Parti'de ise Genel Başkanı kadın olmasına rağmen
39 milletvekili var; bunların 36'sı erkek, 3'ü kadındır' dedi.
2 milyon kadın okuryazar değil
Türkiye'de
kadının eğitime katılımının Cumhuriyet ile başlandığını belirten Ündücü; 'Çünkü
Kurtuluş Savaşı'nın ertesinde Türkiye, 13 milyonluk bir nüfusa sahipti ve
nüfusun sadece yüzde 1,5'i okuma yazma biliyordu. 19 Mart 1919'da ilk kez Milli
Eğitim Bakanı Ali Kemal Bey, üniversitede felsefe fakültesinde, kadınlara özgü
dersleri başlatmıştır. Bu tarihlerde İngiltere'de kadınlar üniversiteye,
erkeklerin vekâletiyle girebiliyorlardı. 1945 yılına kadar İngiltere'de
kadınlar, yanlarına bir erkek olmadan üniversitelerin kütüphanelerine de
giremiyorlardı. 1921 yılında kız ve erkeklerin birlikte ders işledikleri
sınıfların da açıldıklarını belirtmek gerekiyor' ifadelerine yer verdi.
Ündücü,
2016 yılı okuryazar olmayan nüfus oranlarını açıkladı. Türkiye nüfusunun yüzde
7'sinin (2 milyon 482 bin 432 kişi) okuryazar olmadığını açıklarken; bu
oranında yaklaşık yüzde 6'sını (2 milyon 86 bin 294) kadınların oluşturduğunu
söyledi. Ündücü, sunumunun ardından öğrencilerin sorularını yanıtladı.
Konferans, Prof. Dr. Sevinç Sakarya Maden'in Ündücü'ye teşekkür belgesi ve
çiçek takdim etmesiyle sona erdi.