Mevsim geçişlerinden fazlasıyla etkilenen biri olarak, son günlerde fiziksel ve
ruhsal açıdan durumumun pek “stabil” olduğu söylenemez.
Fiziksel bir sıkıntım olmadığı halde aşırı yorgunluk hali, hava kapalıysa
uykunun bir türlü açılmaması, uyuşukluk hali…
Bir boş vermişlik hali, motivasyon kaybı…
Google’a sorarsak sebebi; mevsim geçişine bağlı depresyon, ancak depresyon
dediğimiz şeye öyle hop diye girilmez hop diye de çıkılmaz.
Her yorulan ve canı sıkılana depresyon teşhisi konsaydı vay halimize.
Neyse işte tam olarak bu yazıda da deneyimlediğiniz gibi sevgili okur,
yazarınız şu sıralar evde bir koltuktan öbürüne geçemezken kafasında bir konudan
öbürüne ışık hızıyla atlıyor, bu arada da kime ne dediğini, neler düşündüğünü
ve eşyalarını sürekli unutuyor.
Hal böyle olunca da içindeki ilkokul öğretmeninden sürekli “Kendini de
unutsaydın” diye azar işitiyor.
Çoğunlukla bu durumu sadece ben yaşıyorum zannetsem de aslında herkesin başına
gelen bu.
Mevsimlerin birbirine girdiği, “bahar” mevsiminin neredeyse ortadan kalktığı
zamanlarda yaşıyoruz.
Ve dünya üzerinden geçen her insan gibi her şeyin sadece bizim başımıza
geldiğini düşünmemek için bir mani yok.
Sonuçta dünyanın en önemli varlığı karşısında mevsimler dediğiniz nedir ki?
Her şeyin insana göre ilerlemesi gereken bu dünya düzeninde durmak nedir,
dinlenmek nedir, nefes almak nedir?
Hani karantinadayken hepsinin kıymetini anlamıştık ya onları diyorum.
Durmak, dinlenmek, nefes almak hepsi modern dünyada eski kategorileri olan “boş
işler” kategorisine geri döndü.
Hızlıca girip yine ne olduğunu anlamadan hızlıca çıktığımız karantina sonrası
kendimizi yine çok önemli işlerimizin ortasında bulduk.
Virüs bize şunu öğretti, bilmem nenin kıymetini fark ettik, insanlık olarak
şunları yapmalıyız romantizminden çıkıp, küt diye “en güçlü olanın hayatta
kaldığı” düzene geri döndük.
Hayat bizi sıcak sudan soğuk suya atarak şokladı her zamanki gibi.
Şimdi biz de bu düzene ayak uydurma becerilerimizi yeniden hatırlamaya
çalışırken, her bir şeyin farkına vararak yaşamak yerine “otomatik pilot”a
alıyoruz kendimizi.
Belki öylesi daha kolayımıza geldiği için belki hayatta kalmanın kendimizce tek
yolu bu olduğu için.
Belki ikisi de.
Ancak “otomatik pilot” bizi günlük hayatta birçok “şeyden” kurtarsa da eninde
sonunda direksiyona bizim geçmemiz gerekiyor.
Uzun süredir fiziksel bir sorunum olmadığı halde (vitamin eksikliği ya da
hormonal bozukluklar), mevsim geçişi
eskiye göre daha güneşli olsa da eksik bir şeylerin iyi gitmediğini seziyor
insan.
Motivasyon eksikliğimi mevsim geçişine bağlasam da sanırım bir süredir
“otomatik pilot”ta olduğumun farkında değildim, sevgili okur.
Günlük hayatta ve gündemde her şeyin üst üste geldiği anlarda bunu fark etmek
zor olsa da bugüne kadar yaptığım bir ton “farkındalık çalışması” boşa
gitmemiş.
Buralara kadar gelmişiz ya bu da bir gelişme.
O nedenle bir süreliğine “mevsim geçişi”ni suçlamak yerine “otomatik pilota”
verdiğim koordinatları ve talimatları sorgulamaya karar verdim.
Bugünden itibaren başlıyorum.
Olası değişimleri size yazarım.
Ama siz de bana yazın olur mu?
Hem “otomatik pilot”ta hem de yalnız bu yolculuk hiç çekilmiyor.
Onun için size e-posta adresimi bırakıyorum: ilksagundem22@gmail.com
Farkındalığı bol günlerde görüşmek üzere sevgili okur,
Var olun.
***
Unutmadan, bugün 29 Ekim.
En güzel gün.
Kutlu olsun!