Ben
öyle okudum. Peki, bu yanan toprak parçasının üzerinde kaç milyon canlı
hayatını kaybetti? Bunu herhangi bir yerde okudunuz ya da bir haber kanalında
duydunuz mu? Ben eminim, duymadınız çünkü işin o tarafıyla ilgilenen fazla
insan yok aslında. Birçoğunuz “yazık oldu hayvancıklara” dediniz ve olay bitti.
Avusturalya’da çıkan yangını hatırlıyor musunuz? Oradaki hayvanlara su veren
gönüllüleri ve o hayvanların onlara sarılışlarını, minnet duyguları içinde
gözlerinin içine nasıl baktıklarını...
Kafa
dinlemek, kendi özüne dönmek ya da piknik yapmak için ormanlık alanları
kullanabiliriz fakat “Ateş yakmak yasaktır” uyarısını görüp inadına mangalı
yakmak ve yiyip içtikten sonra o ateşi söndürmeden gitmek tam bir doğa
düşmanlığıdır. Yanan bölgedeki kül olan ağaçların ve çeşit çeşit hayvanların
vebalı üzerinedir. İnanırsınız, inanmazsınız o size kalmış fakat ben eminim ki
bizleri yaradan bunun hesabını sizden soracaktır. Eğer kasıtlı olarak yangın
çıkarılmış ise bu da tam bir vatan hainliğidir. 15 Temmuz’u organize eden
hainlerden, PKK terör örgütünün acımasız katillerinden ya da tüm insanlığa kast
etmiş diğer tüm teröristlerden farkı yoktur benim gözümde. Amerika’nın Nagazaki
ve Hiroşima’ya attığı yerde ot bile yetişmiyor. Sanmayın ki orman yangını
farksız, o tahrip olan yerin kendine gelmesi için uzun yıllar gerekiyor. Öyle
hemen yerine gelecek basit bir olay değil toprağın zehirlenmesi, üzerindeki
canlıların yok olması ve normale dönmesi. Ben, İtalya’da biyolojik tarım,
permakültür ve şifalı bitkiler yetiştiren bir tarım şirketinin de sahibiyim
aynı zamanda. Sadece bira yapmak için arpa yetiştiren bir çiftçi değilim. Bu
sebeple neyin ne olduğunu çok iyi biliyorum. Arazimin büyük bir bölümünü
yetmişten fazla çeşit çiçek ve bitki ekerek, toprağını temizledikten sonra tarım
yapmaya başladım. Bu süreç iki yıldan fazla sürdü, sabırla ve inançla toprağın
kıvamına gelmesini bekledim ve şimdi şükürler olsun meyvelerini topluyorum.
Yangından zarar gören yerlerin dokusunu eski hale getirmek için doğa
bilimcilerden, çevre ve ekoloji mühendislerinden profesyonel yardımlar
alınmalı. Covid-19 sürecinde kurulan bilim kurullarının, ülkemizde maalesef
sıklıkla görülen orman yangınları için de kurulması gerekiyor. Doğaya aşık,
sorumluluk sahibi ve geleceğimizi düşünen ellere emanet etmeliyiz bu işi.
Japonların nükleer saldırı alan bölgelerde arazinin normale dönmesi için
kenevir ektiklerini okumuştum. Evet, kenevir bitkisinin radyasyonu emme
özelliği ve toprağı temizleme, verimli hale getirme özelliği var. Yanan
arazilerimizin bir bölümüne kenevir bitkisi ekilebilir. Diyebilirsiniz ki
nükleer enerji ile orman yangınını kıyaslıyorsun, ne alaka? Tam aksine çok
alakalı bir konu çünkü toprak bir sünger gibidir, iyi ya da kötü olan her şeyi
emer ve daha sonra sana geri verir. Denizin topladıklarını bir fırtınada sahile
kusması gibi sert olmaz onun haykırışı. Yavaş yavaş ve sessizce olur. Çernobil
Nükleer Santrali’ndeki patlamanın sabahında Edirne’deki arazilerin üzerinde
garip bir örtü vardı. Bu örtüyü hayvanlar yedi, bitkiler içti. İlk yıllarda
kimse bir şey anlamadı fakat şimdi Trakya bölgesinde maalesef radyasyona bağlı
hastalıklar hat safhada. Ülke genelinde birinci sıradayız. Orman da öyle işte,
hiçbir farkı yok. Şimdi anlayamıyorsunuz belki ama yirmi - otuz yıl sonra acısı
çıkacak, merak etmeyin.
Ormanlık
bölgede yaşayan, tatil yapan ya da bir şekilde yolu o tarafa düşen
vatandaşlarımızdan rica ediyorum. Elinizdeki sigarayı atmayın, piknik yapılması
ve ateş yakılması yasak yerlerde kurallara uyun. Toprak bizim anamız,
unutmayın. İnsan annesine nasıl kötülük yapabilir? Yapamaz değil mi? Siz de toprağa
yapmayın, dikkatli olun. Bu yangın sebebiyle sadece birkaç kişi zarar görmedi,
hepimiz zarar gördük. Bu sebeple cümleten geçmiş olsun. Rabbim bir daha bizlere
yaşatmasın. O yanan güzelim, masum hayvanları koruyamadığımız içinde bizleri
affetsin.