Açık
bırakılmış radyodan bir kadın sesi, Nişantaşı cinayetindeki büyük hukuk
hatasından sonra, tarihteki meşhur hukuk hatalarını lobinin her köşesinden
duyulabilecek şekilde yüksek sesle anlatır. Bu arada Mübaşir, Otel Kâtibi’ne,
hiç evlenmemiş olan, bir bavuldan başka malı mülkü olmayan ve çalışma hayatı
boyunca hep otellerde kalmış olan Reis Bey’in adliyeden çağırıldığını bildiren
bir yazı getirmiştir. Bunların yanına gelen otelin Taşralı Müşteri’si söze
karışır. Otel Katibi, kendisine bir mektup geldiğini söylerek mektubu verir.
Taşralı Müşteri, mektubu açınca kaçkın kızından geldiğini görür. Kızı,
gazetelerde babasının kendisini aramak için Samsun’dan İstanbul’a geldiğini
okumuştur. Babasına kendisini aramaktan vazgeçmesini söyler ve ailesininkinden
başka kafa taşıyan bir gencin ailesinden uzaklaşmasını mazur görmesini ister.
Bu sözleri okuyan baba, hemen oracıkta yıkılır.
O sırada hole gelen İkinci Bar Kızı’nın
anlattıklarından, Savcı’nın Nişantaşı cinayetinin içyüzünü nasıl ortaya
çıkardığı anlaşılır. Verdiği kararın yanlışlığı anlaşılınca Reis Bey, beyninden
vurulmuşa döner. Emekliye ayrılır. Günlerce oteline dönmez. Hakimlerin yanlış
kararlar verebileceklerinin ortalığa yayılması üzerine umuda kapılan Yeldirmeli
Kadın da, oğlunun temyize giden mahkumiyet kararının, yanlış olabileceğinden
bahisle düzeltilmesi için Reis Bey’den yardım istemeye gelmiştir. Günler sonra
Reis Bey, otele geldiğinde bütün bu mazlumlara bu sefer, önceki
karşılaşmalarındakinin tam aksine bir davranış gösterir, onlara acır ve yardımcı
olmaya çalışır. Emekli ikramiyesini ölüme mahkum ettiği delikanlının dadısına
bağışlar. Herkes onun bu duygusal dönüşümüne, “kurt” iken “koyun” oluşuna
hayret eder.
Bütün bu olanlardan sonra Reis Bey,
çalışma hayatı boyunca kaldığı ve evi bildiği otele gelmeyi seyrekleştirir.
Günlerini, idam kararını verdiği gencin uğrak yerleri olan meyhane ve
kumarhanelerde geçirmeye başlar. Oralardaki insanlara acıma duygusunun
yüceliğini anlatır. Yankesici, kumarbaz, dolandırıcı, katil ve hırsızlarla
“Acıyanlar ve Acınanlar Derneği”ni kurar. Onlarla sık sık toplanarak konuşmalar
yapar ve insanda asıl duygunun acımak duygusu olduğunu anlatır. Bir gece yine
böyle duygulu ve heyecanlı bir konuşmadan sonra dinleyicilerin ellerindeki suç
aletlerini getirip teslim etmelerini ister. Onlar da birer birer ellerindeki
kesici ve patlayıcı aletleri ona verirler. Tam o sırada Kumarhane basılır. Reis
Bey’in üzerinde beş bıçak, bir tabanca ve 80 gram eroin bulunur!.. Reis Bey
tutuklanır.
Piyesin üçüncü perdesi, aralarında Reis
Bey’in de bulunduğu hapishanenin en azılı suçluların tutulduğu Beşinci koğuşta
başlar. Karaborsacı, Katil, Yankesici ve Sahte Hakim hapishane hayatında
mahkumlara en zor gelen şeyin zamanın geçmesi olduğu üzerinde konuşurlar. Çay
içmek, maltada volta atmak, akşamları lambaların yakıldığını görmek ve sayıma
çıkmak o monotonluğu ve durağanlığı kısmen gideren başlıca hareketlerdir.
Kumarhane baskınında suçüstü yakalananlar
mahkemeye çıkarılır. Mahkeme başkanı hakim, ilk sözü Reis Bey’e verir. Reis
Bey: Merhamet, lügat kitabında bir kelimeden ibaret görünür. Onu öğretmek,
insanlara acımayı belletmekle başlar. Bu noktadan itibaren ince yöntemlerle o
kadar ileri gitmek gerekir ki sonunda insanı kötülük etmeye iktidarsız hale
getirmek gerekir. İnsanın içinde acımak duygusu hakim olursa o insandan artık
zulüm çıkmaz.
Savcı, Reis Bey’in sözlerine itiraz eder.
Onun bir zamanlar akıl, mantık ve dış kanun ölçülerinin yegane gerçek olduğuna
dair kesin inançlara sahip ve bunları titizlikle uygulayan bir hakim iken,
sonradan bitirim yerlerinde ipten, kazıktan kurtulmuş insanlar arasında eroin
çetesi kuracak kadar alçalmış bir kimse olduğunu anlatır. Reis Bey, savcıya hak
verdiğini söyler. Bitirim yerine gidişi, orada silahlar ve cebinde eroinle
yakalanışı, kanuna güven verici şekilde açıklanamayacağını kabul eder. Halbuki
o, çekmekte olduğu vicdan azabının tesellisini, kurbanının muhitinde aramak
için oralara gitmiştir. Söyleyebileceği tek şey, kendisinin bu hareketi, ne
oranda yapabileceğinin takdirini hakimden istemektir.
Reis Bey savunmalarında bir “Af ve Merhamet Tezi” ortaya
koyar. Bu tezin özü, bir insan hakkında idam kararı verirken yargımızı, sadece
akıl, mantık ve kanunun dış hükümlerine dayandırmamak; “merhamet duygusu”nun
varlığına da iman etmektir. “Herkesi bağışlamaya, her şeyi merhamete lâyık
görmeye hazır” olmalıyız. Bunun tek istisnası kendisidir. İnsanlar hakkında
karar verirken asla sadece kanun maddelerinin dış yüzüne bakmak, şahitlerin
sözlerine hemen inanmak ve olayların akışına, hele siyasal gidişe uyarak karar
vermek, gerçekler ortaya çıkınca, vicdanımızın pişmanlık dikenleriyle
kanatılmasını kabul etmek demektir. Bu yoldaki sözlerini daha da ileri
götürerek cebinde çıkan eroin suçunu da yüklenince, kumarhane garsonu
dayanamaz, mahkeme salonunda bulunduğu yerden kalkıp Savcı’ya doğru gider, Reis
Bey’in cebine eroini “Ben koydum” diyerek suçunu itiraf eder ve teslim olur.
Diğerleri de aynı yolda davranınca Reis Bey’in suçsuz olduğu ortaya çıkar, ceza
almaktan kurtulur.
Reis Bey’in gerek savunmalarında hukuk ve adalete dair derin
düşüncelerini, gerek özellikle idamına karar verdiği gencin gittiği bitirim
yerlerinde toplanan insanlarda merhamet duygusunu canlandırma yolunda yaptığı
faydalı çalışmalarını Baro, takdir etmiş
ve ona merhameti sembolize eden defne dalından yapılmış bir levha vermeyi
kararlaştırmıştır; fakat o, bu levhayı reddeder. Böyle davranmakla, verdiği
yanlış hukuk kararının kalbinde meydana getirdiği pişmanlık uçurumunu, hiçbir
güzel söz, davranış veya maddi imkânın dolduramayacağını yaşayarak
gösterir.